Ayağa kalkmıştı kadın. Savrulup giden yemenisini düzeltti. Elinin tersiyle kanayan dudağını sildi. - Ben de Zübeyde isem buna izin vermeyeceğim Davut Ağa! Ölürüm de izin vermem. Her şey dengi dengine olmalı, diye söylendi. Ayaklarını sürüyerek lavaboya gitti. Elini yüzünü yıkadı bol suyla. Saçlarını ıslattı. Aliye kapıda durmuş onu seyrediyordu. Zoraki bir şekilde gülümsedi kızına: - Haydi yavrum, sofrayı kur. Koştu küçük kız. Tabakları, çatalları, kaşıkları koydu büyük sininin içine. Buz gibi beyaz bir beze sarılmış ekmeği çıkardı. İki bardak koydu. Kucakladığı gibi odaya götürdü. Babası ve Hasan Ağası hâlâ sedirde karşılıklı oturuyorlardı. Yan gözle kıza baktı ikisi de. Hiçbir şey demediler. Aliye eli ayağına dolanarak yer sofrasını kucakladı. Zorlukla taşıyordu yuvarlak yer sofrasını. Ortaya koydu. Üzerinin örtüsünü örttü, sonra da kendisinden büyük siniyi kavrayıp yerleştirdi sofranın üzerine. Ardından çorbayı getirdi. - Buyur baba, buyur ağa! İki erkek kalktılar. Davut'un kaşları çatıktı. Küçük kız kapının yanına çekilip beklemeye başladı. *** Necla Öğretmen aslında Ankaralıydı. On dört senelik öğretmendi. Mesleğe başladığı ilk yıllarda doğuda görev yapmış, köy ve köylü hayatının içinde yaşamış ve kendisini dünyaya çok fazla açılma imkânı bulamamış Anadolu insanının eğitimine adamıştı. Deliklitaş köyüne kendi isteği ile atanmıştı ve altı senedir burada görev yapıyordu. Köylüyü yakından tanıyordu. Muhtarın evinin arka tarafındaki iki odalı yerde kalıyordu. Yaz tatillerinde Ankara'ya, ailesinin yanına gider, okul açılmadan on gün önce köye dönerdi. Saygın bir yeri vardı köylü arasında. Haksızlığa tahammülü olmayan, kişilik sahibi, tuttuğunu koparan bir kadındı. Bir anası ve bir de teyzesi vardı. Babasını üç sene önce kaybetmişti. Hiç evlenmemişti. Orta boylu, balık etinde, açık kumral saçlı ve yuvarlak yüzlü bir kadındı. Küçük dudakları, küçük bir burnu vardı. Bütün hayatını çocukların eğitimine yönlendirmiş idealist bir öğretmendi. Kendisine bir düzen kurmuştu. Deliklitaş köyünde. Okulun bütün işleriyle ilgileniyordu. Tek öğretmendi okulda. Beş sınıflı ilkokulun her şeyinden o sorumluydu. Zaten nüfus olarak yüz otuz kişiyi geçmeyen Deliklitaş köyündeki öğrenci sayısı yirmi ikiydi. Beş sınıf bir arada ders yapıyorlardı. Birkaç sene önce Necla Hanım bütün gayretiyle okul olarak kullanılan yapıyı köyün ileri gelenlerine restore ettirmeyi başarmıştı. Dersler bittikten sonra okuldaki işlerini bitirip evine gelir, kitap okuyarak vakit geçirirdi. Ara sıra köylülerin evine konuk olurdu. Herkesle iyi geçinirdi ama yine de onun varlığından çok fazla haz etmeyen kişiler vardı çevresinde. Davut Ağa da bunlardan biriydi. Okulda kendisine getir götür işlerinde yardım eden, okulun temizliği ve diğer işleriyle ilgilenen Tahsin adında bir yardımcısı vardı. Tahsin komşu köyde otururdu ve her sabah ezanla birlikte yola çıkıp yürüyerek okula gelirdi. Necla Hanımın bütün mücadelesi köydeki okuma yaşına gelmiş bütün çocukları eğitebilmekti. > DEVAMI YARIN