Haldun Berberoğlu gür, beyaz saçlı, iri kemikli ve oldukça uzun boylu bir adamdı. Selim kendisini gazetelerden, televizyonlardan tanıyordu. İnce dudakları yüzüne farklı bir anlam katıyordu. Yeşil, küçük ve çukur gözlerindeki sert ifade insanı ürkütüyordu. Dikkatle baktı Selim'in yüzüne. Zühal şımarık bir tavırla babasının göğsüne yasladı başını: - Babacığım, bak işte Selim bu! Yaşlı adam elini uzattı: - Hoş geldin delikanlı, gel bakalım. Kızımın bu kadar aklını başından alan genç kimmiş öğrenelim! Zühal utanmıştı. Selim çapkın bir gülümseme ile baktı genç kıza: - Ben Selim Ağan efendim. Zühal aynı şımarıklıkla salon kapısında beliren son derece bakımlı sarışın kadına doğru yürüdü, boynuna sarılıp başını başına yasladı: - Bu da annem Sabiha Berberoğlu... Selim kibar bir tavırla selamladı kadını. Gerçekten Zühal'e çok benziyordu. Hatta ondan daha güzel denilebilirdi. Yaşına rağmen âdeta bir genç kız gibi duruyor ve bakımlı görünüyordu. - Hoş geldiniz... Haldun Berberoğlu omuzlarını kaldırdı: - Evet, herkes tamamsa kahvaltıya oturabiliriz. Buyur delikanlı, sen şöyle geç... Selim'e masanın sol yanını işaret etmişti. Karısıyla ikisi masa başlarına oturdular. Sofra muhteşem görünüyordu. Âdeta bir kuş sütü yoktu. Kahvaltı takımının son derece pahalı porselenlerden olduğu belliydi. Selim'in gözleri kamaşmıştı. Haldun Berberoğlu kendinden emin bir tavırla ekmeğine yağ sürerken bir yandan da Selim'le konuşmaya başladı: - Nerede okuyorsun delikanlı: - İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi efendim. İşletme Bölümündeyim. Kısmetse bu sene bitiyor. Haziranda mezun olacağım. Haldun Bey memnun olmuştu: - Harika... Sonrası için düşüncelerin ne? Selim heyecanlanmıştı: - Mesleğimle ilgili çalışmak istiyorum tabii ki. Yabancı dilim de çok iyidir. Doktora yapmayı da düşünebilirim. Haldun Bey gözlerini kısarak baktı delikanlıya. Bu gençten hoşlanmıştı. - Seninle bu konuda konuşalım. Kahvaltımızı edelim şimdi. Selim ile Zühal göz göze geldiler. Genç kız göz kırptı. Her şey yolunda görünüyordu... DEVAMI YARIN