Hayatını birleştirmeyi düşündüğü, bir ömrü paylaşmak istediği, bütün bunların olmasını delice arzulayacak kadar çok sevdiği insan ölüyordu. Onu bir daha görememek, sesini duyamamak, gülüşünü işitememek, esprilerini, sohbetlerini dinleyememek çıldırtıyordu Esra'yı. İnanamıyor, kabullenemiyordu. Bu gece her zamankinden fazla yaşıyordu üzüntüsünü nedense. Biraz hava almak ihtiyacı hissederek hemen binmedi otobüse. Hastahane bahçesinden sola dönerek Çınarlı istikametine doğru yürüdü bir iki durak. Neden sonra artık etrafın iyice karardığını ve yolların tenhalaştığını fark edip ilk durakta beklemeye başladı Karşıyaka otobüsünü. Eve geldiği zaman da vakit epeyce geç olmuştu. Annesinin yemek tekliflerini reddetti. Feridun bey seslendi kızına oturduğu yerden; - Ne haber Esra? Nasıl çocuk? - İyi değil baba, hiç iyi değil... Tahliller de kötü çıkmış... Serdar artık ölüyor baba! Bir sessizlik olmuştu. Tülin hanım olduğu yerde kalakalmış, ne kendini, ne kızını teselli edecek bir kelime bulamamıştı. Feridun bey de bu kadar net, bu kadar açık bir cevap karşısında ne diyeceğini şaşırmıştı... *** Esra gittikten sonra annesinin yardımıyla biraz komposto içen Serdar gözlerini kapatarak kendini bırakmıştı yastığının üzerine. Bütün her yeri korkunç ağrılarla sızlıyordu. Kolunu kaldıracak gücü bulamıyordu kendinde. Ama sıkıntılarını mümkün olduğu, dayanabildiği kadar dile getirmemeye çalışıyor, annesini üzmek istemiyordu. Onun bitkin, perişan halini gördükçe kendini suçluyor, artık sağlıklı düşünemiyordu. Oysa onun suçu değildi bu. Nevin hanım iki parça bulaşığı yıkayıp yeniden yanına gelmişti oğlunun. Onun alnını sıvazlayarak sevgiyle baktı yüzüne. Gözlerini açmıştı delikanlı. Gülümsedi annesine. - Annem... diye fısıldadı. Nevin hanım gırtlağında düğümlenen hıçkırığı güçlükle engelleyerek cevap verdi: - Yavrum, aslan oğlum benim... Serdar başını hafifçe yana çevirdi: - Bu kızın haline de çok üzülüyorum. Nevin hanım kaşlarını kaldırdı: - Esra'nın mı? Sonra oğlunun cevabını beklemeden ekledi: - İyi kız yavrum, inşallah birlikte güzel bir yuva kuracak, çok mutlu olacaksınız... Serdar acı bir gülümsemeyle annesine baktı. Onun sözlerinin kendisini mi yoksa onu mu teselli amacıyla söylenmiş olduğunu kestiremiyordu. Beyni bulanıktı bugün. Bir tuhaflığı vardı. Kanı çekiliyor gibi hissediyordu. Elini yavaşça kaldırdı. Parmaklarını oynattı. Nevin hanım tedirgin bir şekilde izledi onun hareketlerini. Sonra telaşlı bir sesle atıldı: - Oğlum! Serdar'ım!.. İyi misin yavrum? Delikanlı dudaklarını kıpırdattı. Artık sesi de kısılmıştı, cılız bir fısıltı halinde çıkıyordu: - Annem, her yer kararıyor... Nevin hanım deli gibi kapıya atıldı. Koridora başını çıkartıp olanca gücüyle haykırdı: - Doktor, doktor, hemşire hanım, yetişin, çabuk gelin... DEVAMI YARIN