Hiç kimseden ses çıkmıyordu!

A -
A +

Tevfik bir bütün ekmeği ortasından bölerek bir parçasını karısına uzattı, diğer parçasından birazını kızına verdi, kalanı da tabağının yanına koydu. Şefika Hanım mis gibi kokan kuru fasulyeden bir kepçe alarak doldurdu kocasının tabağına. Orta yerde küçük bir tabağın içinde parçalanmış kuru soğan vardı ve kokusu insanın genzini yakıyordu. Diğer tarafta kalaylanmış bakır bir tabakta ise lahana, kırmızı biber, salatalık ve biber turşusu duruyordu. Elmas hiç konuşmadan oturdu yere ve örtüyü bacaklarının üzerine serdi. Sobadan gelen çıtırtılar biraz önce atılan odunların tutuştuğunu belli ediyordu... Sessizce yemeklerini yemeğe başladılar. Ne Şefika Hanımdan ne de Elmas'tan ses çıkıyordu. Tevfik Efendi ise arada göz ucuyla her ikisini de süzüyordu. Bir şeyler olduğu belliydi. Yan gözle kızına baktı. Pek de güzel olmuştu son iki yıldır. Doğduğu zaman oğlan olmadığı için içi burkulmuştu Tevfik'in ama babalık duygusu kısa zamanda bu huzursuzluğu yok etmiş ve kızına annesinin adını koymuştu. Tevfik kızı beş yaşındayken bir kaza geçirmişti. O kazadan sonra başka çocuk sahibi olamamışlardı... Bu adam kendisi için vazgeçilmez olan değerleri başkalarına da empoze etmeye çalışıyor, farklı değerleri ne kabullenebiliyor ne de saygı gösteriyordu. Aldığı eğitim, kafasının yapısı bu kadarını kabul ediyordu. Tabii böyle olunca da sosyal hayatında geçimsiz ve inat bir insan olarak tanınıyordu. Onun hükmedebildiği sadece karısı ve kızıydı. Elmas babasının bardağına su doldurdu. Pilavı ortaya getirdi. Tevfik elinin tersiyle ağzını silerek hareketlendi: - Ben pilav yemeyeceğim. Biraz tatlı getirin. Masada kek vardı demin. Şefika Hanım hemen fırladı ve keki getirdi sofraya. Sanki suç işlemiş gibi gözlerini kaçırıyordu kocasından: - Bugün Hüveyda Hanım geldi. Hani kocası göçükte kalmışmış... Biz tanımıyoruz kocasını falan, bizden önce. Bilirsin, anlatılır hep, pek iyi bir adammış. Tevfik sigarasını parmaklarıyla düzelterek dudaklarının arasına sıkıştırmıştı. Yaktıktan sonra sordu: - Nereden çıkmış? Hiç gelip gitmezdi sana. Şefika Hanım göz ucuyla kızına dışarı çıkması için işaret ederek kocasının yanına oturdu: - Hayırlı bir iş için gelmiş, ağzımızı aramaya. Elmas'ı istiyor Ahmet'e. Tevfik hiç şaşırmamış gibiydi. Bir elini dizinin üzerine koymuş, ayaklarını altına alıp oturmuştu sedirde: - Eee, nereden çıkmış bu? - Nereden çıkacak bey, istiyorlar işte kızı. Eğer sen gelsinler dersen bir akşam geleceklermiş. Bir nefes daha çekti Tevfik. Ağırdan alıyordu iyice. Şefika Hanım merakla onun ağzından çıkacak sözleri bekliyordu. Neden sonra dudak büktü adam: - İyi ya gelsinler bakalım, neymiş, ne değilmiş anlayalım... Ben öyle pek tanımam o kadını. Oğlunu da birkaç kere görmüşlüğüm vardır. Askerden yeni gelmiş diye duydum. Anası kış başında odun aldıydı benden. Şefika Hanım bu iyi sözlerden cesaretlenmişti: - Herkesler çok iyi diye bahseder ya, bilemem artık. Sen ne dersen! Tevfik kaşlarını çatmış, sessizce dinliyordu karısının sözlerini. DEVAMI YARIN

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.