"Hiç mi insaf yok bu adamda?!." -42-

A -
A +

Hülya hanım Safiye'nin anlattıklarını şaşkınlık ve öfke ile karışık bir duygu karmaşası ile dinliyordu. Duyduklarına inanmıyor, bu devirde böylesine çaresiz kalan insanlara yardımcı olabilecek hiçbir alternatifin bulunmaması gerçeğini isyan içinde kabullenmeye uğraşıyordu. - Bunun bir yaptırımı olmalı!.. Bu insan elini kolunu sallaya sallaya dolaşamamalı. Baksana şu yaptıklarına. Seni bir kenara koydum ya bu küçücük, günasız varlık? Onun ne suçu var bu keşmekeşin içinde savrulmaya? Yazık, günah değil mi? Hiç mi Allah korkusu, hiç mi insaf yok bu adamda? Boynunu büktü Safiye. Gözyaşlarını yüreğine akıtıyordu. Bütün gece yatağına hiç girmeden oturmuş düşünmüştü. Siyah gözlerindeki yorgun bakışlarla süzdü Hülya hanımı: - Ne diyeyim abla, Allah ıslah etsin. - Üzülme sen Safiye. Sen güçlü bir kadınsın. Evladına hem ana hem baba olursun. Sıkma canını. Ayhan senin için para bıraktı. Bir dahaki aylığına kadar idare eder seni. - Allah razı olsun abla. Siz de olmasanız... - Haydi, şimdi kahvaltı et bakayım, bu güzel oğlanın karnı tok mu? - Yedirdim abla, sabah mamasını yedi. Güzel oğlum benim. *** O gün akşama kadar sessizce yaptı işini. Hiç konuşmadı. Hülya hanım da onun yaşadıklarına saygı duyarak üzerine gitmedi. Akşam ezanı okunurken eski mantosunu giydi, oğlunu hazırladı. Salonda televizyon seyreden Hülya hanıma seslendi: - Ben çıkıyorum abla. İşim bitti. Başka bir isteğin var mıydı? Yemekleri yaptım, salatayı da yaptım. Ütüler de bitti. Yarın perdeleri yıkayacağım. Genç kadın yerinden kalkıp onun yanına geldi: - Eline sağlık Safiye. Sağol. Al şu parayı da.. Sen de kendine dikkat et, sapsarı yüzün. - İyi değilim abla, bir mide bulantısıdır gidiyor. İçim allak bullak. Gözlerini kıstı Hülya hanım: - Bir doktora götürelim seni Safiye. Firuzan ablaya gidelim, ister misin? Hem tanıyorsun kendisini. Onun sayesinde seni tanıdım. Yarın öğlende gidelim, ben bu akşam telefon ederim ona. İhmale gelmez. Safiye boynunu büktü: - Sen bilirsin abla, belki bir şey dokunmuştur, geçer ama... - Olsun, yine de doktora görünmekte fayda var. Safiye oğlunu kucaklayıp çıktı. Bu yapayalnız hayatındaki ilk gündü. Oturduğu semte gelince çarşıya uğradı. Allahtan Hülya hanım düşünceli davranıp birkaç kuruş koymuştu cebine. Yoksa beş kuruşu yoktu. Halil hepsini almıştı elinden. Fırından ekmek, marketten biraz peynir, birkaç yumurta, makarna, bir kase de yoğurt aldı. Hayatında ilk defa tek başına alış veriş etmişti. Heyecan içinde geldi evine. Ev soğuktu. Daha kış için yakacağı yoktu. - Ben odunu, kömürü nasıl alacağım? Cahit ağabeye söyleyemem, adam mecbur değil ki bana bakmaya. Kimseye yük olmak istemem ki.... Büyük Allah'ım bana yardım et, sen her şeye kadirsin... O gece erkenden girdi yatağa. Hem bedenen hem de gönül yorgunuydu. Oğlunu da koynuna alıp öyle yattı. DEVAMI YARIN

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.