Hiçbir beklentisi kalmamıştı artık

A -
A +

Müteahhit Kemal Bey'in sağ kolu olmuştu, onu kendi evladı gibi seviyordu. Eski şantiyeden ayrılmıştı. Kemal Beyin yaptığı çok katlı bir alışveriş merkezinin şantiyesinde görev yapıyordu. Bu inşaat İstanbul'un en hareketli semtlerinden biri olan Mecidiyeköy'deydi. Büyük bir yapıydı ve çok geniş bir sahaya yayılıyordu. Bu yüzden işi çok yoğundu genç adamın. Tuttuğu odaya birkaç eşya almıştı. Bir oda bir mutfak ve bir de banyosu vardı evinin. Aldığı maaşın yarısına yakınını kira olarak veriyordu ama bir tek boğazından başka masrafı yoktu zaten. Yeni inşaata da yakın bir yerde oturduğu için yürüyerek gidip geliyordu. Kafasında Elmas ve yüreğinde onun sevgisi vardı. Bu darbeden kendini kurtarmakta zorlanıyordu. Geceleri yatağına girdiği zaman ağladığı oluyor, sabahlara kadar uyuyamıyordu. Elmas'ın ne durumda olduğunu merak ediyor, Samim Ustanın söylediği tek bir cümleye kafası takılıyordu. Ustası "Elmas da istemiş bu evliliği" demişti. Bunu yediremiyordu gururuna. Elmas'a sevgisinin yanı sıra öfkeyle, kinle doluydu içi. Artık hiçbir beklentisi kalmamıştı. Sadece geçen olayların ve yaşananları muhasebesiyle yaşıyor, kararmış bir hayatın içinde yuvarlanıyordu. O günde sabah erkenden kalkmış, hemen giyinerek çıkmıştı. Yoldan bir simit alarak şantiyeye geldi. Yavaş yavaş işçiler gelmeye başlamıştı. Onların sayımını yapıp iş bölümünü gerçekleştirdikten sonra kendi yerine geçti. Evraklarla ilgili işleri vardı. Başını gömdü işine. Muharrem Çavuş da bu şantiyeye gelmişti. Kapının önünde onu görünce gülümsedi: - Hafize anan sana börek yolladı oğul. Uğramıyor ne zamandır diye sitem ediyor. - Geleceğim Çavuşum. En kısa zamanda geleceğim. - Bekliyoruz oğul, orası senin de evin... Sevgiyle gülümsedi yaşlı adama. Öğlene kadar çalıştı kafasını kaldırmadan. Öğlen paydosunda biraz soluklanmak için dışarı çıktı. Amelelerin hepsi bir kenara çekilmiş yemeklerini yiyorlardı. İnşaat sahasında biraz dolaştı. O sırada son model bir araba girdi şantiye sahasına. Aldırmadı Ahmet. Araba sıkı bir frenle orta yerde durdu. İçinden oldukça yaşlı, elinde bastonu olan bir adam indi. Bembeyaz saçlı ufak tefek biriydi. Gözlerinin altında torbalar oluşmuştu. Gergin bir cildi, küçücük ağzı vardı. Gözleri yeşil ve minicikti. Adam şoförünün yardımıyla üstünü başını düzeltti. Sonra bastonuna dayanarak yürümeye başladı. Şoför tekrar arabaya binip çalıştırmıştı. Yaşlı adam inşaatı inceliyordu. Birkaç adım daha attı. Tam sağ tarafında büyük bir çukur bulunuyordu. Kireç dolu olan çukur hep açık dururdu. Yaşlı adam o tarafa doğru yöneldi. Bastonunun yardımıyla güçlükle ilerliyordu. Birden nasıl olduğunu anlamadan sendeledi. Bastonu bir taşa takılmıştı. Adam hızla çukura doğru yuvarlandı. Ameleler yemek paydosunda olduğu için kimse bu düşüşü fark etmemişti. Ahmet de tesadüfen görmüştü. Ok gibi fırladı bulunduğu yerden. İki adımda çukurun başına geldi. Boğazına kadar batmıştı yaşlı adam kirecin içine. Çırpınıyordu. Ahmet hiç düşünmeden atladı çukura. Çok uzun boylu olduğu için beline kadar geliyordu kirecin yüksekliği. Bütün gücünü toplayıp yaşlı adamı kucakladı. Başını uzatıp işçilere bağırdı: - Birisi yardım etsin, yardım ediiin!.. > DEVAMI YARIN

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.