Zübeyde Hanım beyaz arabanın ardından kaybolana kadar baktı. Yüreğinden bir parça da birlikte gitmişti beyaz arabayla birlikte. Arka camdan yaşlı gözlerle bakmıştı Aliye. Necla Hanım elini Zübeyde'nin omzuna koydu, sevecen bir sesle fısıldadı: - Haydi Zübeyde kardeş... Dönelim artık. Bundan sonra ne yapacaksın bilmiyorum ama Allah sana kolaylık versin. Biliyorum, nelerle karşılaşacağını az çok tahmin edebiliyorum. Ama sen öyle güçlü ve öyle akıllı bir kadınsın ki, hepsinin üstesinden gelebilirsin. Yine de bana ihtiyaç hissettiğin zaman kapım açık. Aliye'den sana haber getiririm. Yarın ararım onları. Varıp varmadıklarından haberdar ederim seni. Zübeyde içini çekti: - Allah razı olsun Necla Hanım. Allah razı olsun... Küçücük sübyanımı kurtardın. İki kadın birbirlerine destek olarak köye geri döndüler. Zübeyde evine girdiği zaman gırtlağından kopup gelen boğuk hıçkırığa engel olamadı. Kapandı sedirin üzerine katıla katıla ağladı. Evin içi bomboştu sanki. Neden sonra toparlanıp kalktı. Birazdan kıyamet kopacaktı. Yutkundu: "Kendimi toplamalıyım, güçlü olmalıyım, hiçbir şey sezdirmemeliyim" diye söylenerek gidip elini yüzünü yıkadı. Çorbayı ateşe koyup beklemeye başladı. Çok geçmeden bahçe kapısı açıldı. Erkekler gelmişti. Zübeyde Hanım kendinden emin bir şekilde ayağa kalktı. Ne diyeceğini, ne söyleyeceğini düşünmemişti. Ama kızına zaman kazandırmak zorundaydı. Bu yüzden gerçeği asla belirtmek niyetinde değildi. "Allah'ım beni affet, yalan söyleyeceğim" diye mırıldandı. Sokak kapısı açıldı. Önden Davut Ağa, ardından da Hasan ve Hüseyin girdiler içeriye. Davut etrafına baktı: - Bir kahve yapın bize. Yorulduk bugün. Mal geldi, akşama kadar onu taşıdık. Zübeyde hiçbir şey söylemeden mutfağa girdi. Cezveyi ateşe koydu. Davut'un gür sesi tekrar duyuldu: - Aliye nerede? Zübeyde Hanım dudaklarını ısırdı: - Arkadaşına gitti biraz. Şimdi gelir. Bir sessizlik oldu. Sonra kapıda belirdi Davut: - Ne arkadaşıymış bu? Bu saatte arkadaş mı olurmuş? Dayağı yediniz hâlâ uslanmadınız. Git çağır şunu... Evlenecek kız akşam ezanında hâlâ sokaklarda. Nerede görülmüş bu... Zübeyde ne yapacağını bilemiyordu. Cezveyi ocaktan alıp kahveleri fincanlara boşalttı. Oturma odasına götürdü. Hasan, annesine baktı: - Ana şu kızı bul gel... Bu saatte kız kısmının sokakta işi ne? Zübeyde kekeledi: - Gelmesi lazımdı. İkindiden sonra çıktı. Çok bunalmıştı. Davut dişlerinin arasından anlaşılmaz bir şeyler mırıldandı. Zübeyde Hanım telaşla odadan çıktı. Ne yapacağını bilemiyordu. Sokağa çıktı. Gidecek yeri yoktu. Ama oynadığı oyunu bozmamak için Aliye'nin arkadaşlarının evlerini gezmeye başladı. Bir buçuk saat sonra bütün ev halkı ayaklanmıştı. Aliye hiçbir yerde yoktu ve hiçbir arkadaşına gitmemişti. Davut burnundan soluyordu. Hasan ve Hüseyin dağılmışlardı. Korulukta, dere kenarında, yol boyunca arıyorlardı kardeşlerini. DEVAMI YARIN