Hıdır, hareketsiz yığıldı toprağa!..

A -
A +

Hıdır durup sigarasını yakmak üzere ceplerinde çakmağını ararken duydu arkasındaki mekanik sesi. Hızla döndü geriye. Davulcu Yılmaz'ın halasının torunu Bekir tam karşısındaydı. Elinde parlayan tabanca namlusunu fark ettiği anda bütün kanının çekildiğini hissetti. Bekir henüz on altı yaşındaydı. Kekeledi Hıdır: - Bekir, yapma, yapma ne olur... Ben yapmadım. Haydar'ı ben vurmadım. Bekir kaşlarını çattı. Başını geriye attı ve tetiği çekti. Arka arkaya dört patlama oldu. Tam Haydar'ın vurulduğu yerde önce dizlerinin üzerine çöktü Hıdır. Sonra ağır ağır büküldü, yere kapandı. Ağır vücudunun altından yatağından çıkmış bir dere gibi sağa sola doğru ilerlemeye başladı kıpkırmızı kanı... Bekir soğukkanlı bir tavırla tabancasını cebine koyup hızlı adımlarla uzaklaştı. Hıdır tek başına kalmıştı. Elini kaldırmaya çalıştı, olmadı. Ağzı yarı açıktı. Hırıltılı bir şekilde nefes alıyordu. Çok geçmeden bütün vücudu sarsıldı. Sanki kalkıp koşacakmış gibi başını ileriye doğru uzattı ve birkaç saniye sonra hareketsiz yığıldı toprağa. İnanılmaz kin yüzünden bir can daha gitmişti... Akşam çökmek üzereydi. Köy girişindeki cılız ışık yanmıştı. Hava iyice soğuduğu için çoktan el ayak çekilmişti. Bu saatten sonra çok nadir gelen geçen olurdu. İmam Mustafa efendi abdest alırken duymuştu patlamaları. Merakla doğrulmuş, sonra köylülerin, yaklaşan kurtları korkutmak amacıyla havaya ateş ettiğini düşünerek devam etmişti işine. Yatsı namazından sonra bunalan imam Mustafa efendi, cemaate biraz vaaz ve nasihat yaptıktan sonra temiz hava almak amacıyla dışarı çıktı... Paltosunun yakasını iyice kaldırıp köyün dışına doğru yürüdü. Mis gibi kar kokan havayı ciğerlerine doldurdu. Bazı geceler yapardı bunu. O zaman gördü yerde yatan cansız bedeni. Heyecanla irkildi. Koşar adımlarla gitti karaltının yanına. Hıdır'ı hemen tanıdı. Yüzünü buruşturdu ve âdeta inledi: "Yapmayın, Allah aşkına, yapmayın artık, bir son verin buna... Ocakları söndürdüğünüzde ne oluyor, giden geri mi geliyor, öfkeniz mi diniyor, ne oluyor?.." Koşar adımlarla muhtarın evine gitti. Az sonra Muhtar, kahveci Bayram ve İmam Mustafa cesedin başındaydılar. Muhtar iki elini yana açmıştı: - Bu kadar çabuk misilleme yapacaklarını beklemiyordum. Ökkeş'e haber verelim. Kıyamet kopacak şimdi. Gerçekten de Ökkeş ve Hıdır'ın annesi feryatlar içinde koştular köyün girişine. Bütün köy ayaklanmıştı. Herkes neler olup bittiğini anlamaya çalışıyor, meseleyi öğrenen korkuyla geri çekiliyordu. Pakize Ebe de üzerine kalın bir örtü alıp çıkmıştı dışarıya. Bu sefer kurbanın Hıdır olduğunu öğrenince dudaklarını ısırdı: - Vah garip Gülbahar'ım vah!.. Kaldın mı şimdi bir başına!.. O zaman, cahil gördüğü bu köylü kadınının nasıl önemli bir karar verdiğini bir kez daha anlamıştı... > DEVAMI YARIN

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.