Safiye daha çocuk olan aklını toplamaya çalışıyor, yaşının küçüklüğüne bakmadan benliğine yerleşen anne olmanın sorumluluğu ile var olan ve dünyaya gelecek olan evlatlarının istikbalini düşünüyordu. Yorgun hissediyordu kendini. Bu kurtlar sofrasında kimseye yem olmadan nasıl yaşayacaktı! Bir başına olsa umursamayacaktı. Zaten hayat hiçbir şey vermemişti kendisine. Ne bir tat almış, ne de yaşama zevki duymuştu. Yarım kalan ve de hiç yaşanmamış değerlerle doluydu onbeş yıllık hayatı... Hakan'ın sesiyle kendine geldi. Hemen kalkıp oğlunun karnını doyurdu, onu kucağına alıp usul usul sallarken mırıldandı: -Seneler geçiverse Hakan'ım, sen büyümüş olsan, anana sahip çıksan. Sabah gözümüzü açınca bütün seneler akmış gitmiş olsa keşke... *** Ayhan bey, karısı Hülya'nın ağlamaklı bir şekilde anlattıklarını dinliyordu. O sözlerini bitirince yerinden kalkıp onun yanına geldi ve elini omzuna koydu: - Bu kadar harap etme kendini. Ben de sana güzel haberlerle gelmiştim. Hülya hanım gözyaşlarını bakımlı parmaklarıyla silerek merakla baktı kocasına: - İyi haber mi dedin? Gerçekten buna ihtiyacım var bugün, ne oldu Ayhan? - Şirket beni Amerika'ya yolluyor Hülya. Oradaki şubenin başına gönderiyor. Anlayacağın Amerika'ya taşınıyoruz. Ne zamandır istiyorduk bunu biliyorsun, bugün genel müdürlükten yazı geldi. Yönetim kurulu toplanıp karar vermiş. New York'taki şubemizin başına direktör olarak beni seçmişler. Hülya hafif bir çığlık attı: - Ciddi misin Ayhan? İnanmıyorum!.. - Gerçekten. Haziran başında orada olmamız lazım. Bize bir ev veriyorlar. Maaş dersen buradakinin üç katı... Genç kadın sevinçle ellerini çırptı. Ama hemen ardından yüzü gölgelenivermişti: - Ah, Safiye ne olacak? Zavallı şanssız kız... Ayhan bey yakışıklı yüzünü gerginleştiren bir bakışla: - Tamam, merhamet duygularına saygı duyuyorum ama bu bizim hayatımız. Biliyorsun nasıl istiyorduk bunu. Ona da senin çevrendeki arkadaşlarının yanında buradaki gibi rahat bir iş bulmasına yardımcı olacak zamanımız var. Daha nereden baksan yedi sekiz ay var önümüzde. O zamana kadar doğumunu da yapmış olur. Gereken yardımları yaparız. Sustular. İkisi de konuşmadan oturuyordu. Neden sonra Hülya kocasının gözlerinin içinde pırıldayan ışıklarla kendisine baktığını gördü: - Ne oldu Ayhan? - Hülya, bizim bebeğimiz olmuyor, bize verse ya doğacak bebeği? Onu büyütürüz bizim olur. Ne dersin? Hülya hanım kocasının söylediklerini kavrayamamış gibi şaşkın bakıyordu. Ayhan bey tekrar etti: - Beni anladın değil mi? Bu mutlu yuvamızda tek eksiğimiz bir evlat. Ama sen de biliyorsun ki olmuyor. Neden bir bebek almayalım, bildiğimiz, sevdiğimiz bir insanın bebeğini? Bak, ona Amerika'da muhteşem bir hayat verebiliriz. Safiye de mantıklı karşılar bunu. Hangi anne evladının rahat etmesini, seviyeli, rahat bir hayatının olmasını istemez. Belki evlattan ayrılmak zordur ama böyle şeylerde duygular ikinci planda kalmalı. Safiye burada bu çocuklara ne verebilir ki... Nasıl bir hayat vaad edebilir ki? DEVAMI YARIN