Aliye hayatında ilk defa gördüğü büyük şehrin yükselen gökdelenlerine hayretle bakıyordu. Hiç bu kadar çok insanı ve binayı bir arada görmemişti. Arabalar vızır vızır yanından önünden arkasından geçiyor, kocaman otobüsler, lüks otomobiller hayranlıkla izlediği geniş caddelerden yağ gibi süzülüyorlardı. Resimlerini okul kitaplarında gördüğü trafik polisleri yolun ortasında bu otomobil güruhunu yönetmeye çalışıyordu. Rengarenk vitrinlerle, mağazalarla dolu caddelerden genç kızlar, delikanlılar, kendi yaşında çocuklar ve büyükler hızlı adımlarla ilerliyorlardı. Ürkütmüştü şehrin bu kargaşası Aliye'yi. İçinde garip bir korku belirmişti. Ama hayranlıkla izlemekten de kendini alamıyordu. Bambaşka bir âleme gelmiş gibiydi. Arabayı kullanan Sedat bey dikiz aynasından gülümsedi Aliye'ye: - Beğendin mi Ankara'yı Aliye? Küçük kız şaşkınlıkla açılan gözlerini kırpıştırdı: - Beğendim Sedat amca. Çok büyük ve çok kalabalık. Sedat beyin karısı Gülgün Hanım Aliye'ye dönerek gülümsedi: - Köye hiç benzemiyor değil mi? - Benzemiyor. Burası heybetli... Karı koca bir kahkaha attılar. Araba sağ tarafa döndü. Ana caddeden ayrılmışlardı. İki tarafı apartmanlarla dolu bir sokakta yavaş bir hızla ilerlediler. Sol tarafta geniş bir bahçesi olan dört katlı apartmanın önünde durdular. - Geldik Aliye... Burası Necla Öğretmenin annesinin evi. Şimdi seni onlarla tanıştıracağız. Arabadan inen küçük kız hayranlıkla etrafına baktı. Apartmanın tam karşısında büyük bir süper market vardı. Aliye babasının köydeki bakkal dükkanını düşündü. Bunun yanında lafı bile olmazdı o dükkanın. Gülgün hanımın ardından apartmana girdi. İki kat merdiveni tedirgin bir şekilde çıktı. Sedat bey arkadan geliyordu. Gülgün Hanım ikici kattaki sağ taraftaki dairenin kapısını çaldı. Birkaç saniye sonra kapı açıldı. Tıpkı Necla hanıma benzeyen ama ondan daha şişman, hafif ağarmış saçları ile sevimli bir kadın açtı kapıyı. Oldukça kısa boyluydu. Gülümsedi: - Gülgün, kızım, hoş geldiniz. Artık meraklanmaya başlamıştık. Gelin bakalım. - Hoş bulduk Müşerref teyze. Ancak geldik. Fazla sürat yapmadı Sedat. Dinlenerek geldik. - Tabii kızım, tabii. Sürat yapmaya ne gerek var. Gözü kapının ağzında bekleyen Aliye'ye ilişti: - Bu küçük hanım Aliye olmalı. Hoş geldin yavrum. Ben Necla Öğretmenin annesiyim. Aliye hemen bu sevimli yaşlı kadının elini öptü.. - Maşallah sana... Ne de güzel bir kızmış böyle bu... Bu sırada salon kapısında bir hanım daha belirdi. Aynı Müşerref Hanım gibi kısa boylu, saçları bembeyaz bir hanımdı. Gülümsedi aynı sevecenlikle: - Hoş geldiniz. Aliye'ye döndü: - Ben de Necla Öğretmenin teyzesiyim, adım Mübeccel. Hoş geldin Aliye'ciğim. Sedat Bey ve Gülgün Hanım bir kahve içimlik süre oturdular. Sedat bey olanları iki yaşlı kadına bildiği kadarıyla anlattı. Dikkatle dinlemişti Müşerref ve Mübeccel Hanım genç adamı. Zaman zaman anlattıkları karşısında hayret ve öfkeye kapıldılar. DEVAMI YARIN