İçinden bir şeyler kopup gitmişti!..

A -
A +

Sabah saat sekizi geçiyordu Aylin uyandığında. Güneşin parlak ışıkları pencereden süzülüp yatağının üzerine işlemeli bir örtü gibi serilince açtı gözlerini. Vücudu dinlenmişti. Deliksiz uyumuştu bütün gece. Kollarını başının üzerine kaldırdı. Saatine bakınca telaşla fırladı yatağından. Küçük, sarı papatyalı desenli pijamasını çıkartmadan oturma odasına girdi. Hayriye Hanım kahvaltıyı hazırlamıştı. Sobanın üzerinde çay kaynıyordu: - Anne neden kaldırmadın beni? Saat neredeyse dokuz olacak... Omuzlarını silkti Hayriye Hanım: - Neden kaldırayım kızım? Acelemiz mi var. Arkamızdan koşturan yok, yavaş yavaş yaparız. Hayriye Hanım, kısa boylu tıknaz bir kadındı. Birkaç yıldır saçlarına düşen aklar çoğalmış, yumuşacık simsiyah saçları gri bir renk almıştı. Aylin etrafına balkındı: - Babam nerede? Gitti mi? - Kahvaltısını yapıp çıktı. Kahveye gidip gazete okumaktan zevk alıyor adam. Ne diyeyim! Aylin gülümsedi: - Bırak gitsin okusun anne... Adamcağızın başka ne zevki var ki? Orada bir iki arkadaşıyla sohbet etmekten memnun oluyor. - Ben de bir şey demiyorum kızım... Haydi kahvaltını yap, bak ekmek kızarttım sana... Yaşından ve cüssesinden beklenmeyen bir çeviklikle fırlayıp hem çayı koydu hem de ekmekleri getirdi. Ana kız sofranın başına geçtiler. Aylin'in hayatında en sevdiği anlardan biriydi bu anlar. Ailesiyle birlikte olmak, evinde olmak çok hoşuna gidiyordu. - Dinlendin mi kızım birazcık? diye sordu Hayriye Hanım. - Dinlendim anne, deliksiz uyumuşum. - Çamaşırları atalım önce, perdeleri de çıkarıver bana kızım, boyum yetişmiyor benim... Aylin elindeki tereyağlı ve reçelli lokmayı ağzına atıp annesine döndü: - Sen merak etme anneciğim, ben hepsini hallederim. Bir iki lokma daha yedikten sonra göz ucuyla Hayriye Hanıma baktı. Annesine Onur'dan bahsedip bahsetmemekte kararsız kalmıştı. Söylemek, içindeki coşkuyu onunla paylaşmak istiyor ama bilmediği bir şey kendisini engelliyordu. Kahvaltıdan sonra bir bardak da keyif çayı içip hemen üzerini değiştirdi. Önce anne ve babasının odasına girdi. Bu odadaki kirli çamaşırları toplamaya başladı. Kapının arkasındaki askılıkta Cevat beyin üç gömleği asılıydı. Seslendi içeriye: - Anne, babamın gömleklerini de alıyorum yıkamak için... - Al kızım, bir de kazağı var sandalyenin üzerinde. Aylin önce kazağı aldı, sonra gömlekleri. Âdetiydi, kirli çamaşır toplarken hepsinin ceplerini kontrol ederdi. Mavi kareli, gömleğin cebine elini sokunca bir kart hissetti. Kartı cepten çıkartıp okudu. O anda bütün vücudunun titrediğini, beyninden aşağıya bir sıcaklığın aktığını hissetti. Kartı bir kez daha okudu: "Onur Karoğlu-Avukat-Ergin Tekstil Hukuk Müşaviri" Dudaklarını ısırdı. Hızla odasına koştu. Çantasını olduğu gibi yatağın üzerine boşalttı. Aynı kart kendisinde de vardı. İkisini yan yana tutup baktı boş gözlerle. İçinden bir şeyler kopup gitmişti sanki... > DEVAMI YARIN

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.