Yapılan ön duruşma sonucunda Hakan tutuklanarak ceza evine gönderilmişti... Verdiği ifade doğrultusunda diğer üç kişi de yakalanmış ve hapse atılmışlardı. Safiye iki gündür adliye kapılarında dolaşmaktan perişandı. Memduh beye kalırsa öyle az bir ceza ile kurtulması imkansız gibiydi. Çünkü olayda hafifletici hiçbir sebep yoktu ve cinayetin yanı sıra gasp vardı. Savcılık bu tavırla yüklenecekti. Belki daha önce sabıkasının olmaması, istemeyerek ölüme sebebiyet vermesi konularında müdafaa ısrarlı olursa bir ihtimal biraz hafifletme mümkün olabilirdi... Memduh Oğuz dosyayı bu tür davalarla ilgilenen bir arkadaşına vermişti. Kadir bey de çok iyi bir avukattı. Memduh beyden daha genç, ama en az onun kadar tecrübeli bir kanun adamıydı. Safiye'yi dikkatle dinlemiş, sonra hapishaneye giderek Hakan'la görüşmüştü. Onun da dava hakkındaki düşünceleri Memduh Oğuz'unkinden farklı değildi. Yine de elinden geleni yapacağına dair söz vermişti Safiye'ye. Mahkeme on gün sonraydı. Safiye uyur gezer gibiydi artık. En zor geçen anlar gecelerdi. Yapayalnız ve keder içinde geçen o bitmez saatler perişan ediyordu kadını. Hayatı boyunca geceleri ıstırap içinde geçmişti. Çocukluğundan beri ağlamadan, gözyaşı dökmeden geçen gecesi parmakla sayılacak kadar azdı. Bir tas çorba ısıttı kendine o gece. Sonra canı istemeye istemeye birkaç lokma aldı. "Beceremedim..." diye mırıldandı kendi kendine.. "Beceremedim. İyi ki kızımı verdim... Yoksa o kimbilir ne olacaktı? Hiç olmazsa biliyorum ki şimdi çok farklı bir hayat içinde. Keşke Hakan'ıma da hasret olaydım ama bu olmayaydı. Bunu yaşamayaydım... Çocuk büyütmek mesele değilmiş, onu beslemek, giydirmek mesele değilmiş. Onu adam edemedikten sonra, faydalı bir insan yapamadıktan sonra neye yarar ki?!." Ağlamaya başlamıştı yeniden. Gözyaşları yaşına yakışmayan derin yüz çizgilerinin arasından boynuna süzülüyordu. Artık iyice beyazlaşmıştı saçları. Sanki bu iki gün içinde onbeş yaş daha çökmüştü. "Ben iyi bir anne olamadım. Bunun başka bir açıklaması yok işte. Beceremedim anneliği. Hiçbir şeyi beceremedim. Hayatı beceremedim. Ben miyim bunun suçlusu?!." Ayaklarını sürüyerek tabağını götürdü. Birkaç parça eşya hazırlamıştı Hakan için. İki gündür görememişti oğlunu. Avukat Kadir beye göre de duruşmaya kadar göremeyecekti. Onun elleri kelepçeli, korkak ve aciz bir şekilde götürülmesi ciğerini delmişti sanki. Oracıkta nasıl olup da ölmediğine hayret ediyordu... *** Duruşma günü erkenden adliyenin kapısında hazırdı. Ağır ceza salonunun önündeki tahta sıraya oturup beklemeye başladı. Çok geçmeden avukat Kadir bey siyah cüppesini savurarak geldi. - Şimdi bizim duruşma başlayacak. Birazdan getirirler Hakan'ı. Öteki çocukların davasıyla birleştirildi. Safiye karşı kanepede oturan başı örtülü, yanında altı, yedi yaşlarında bir erkek çocuğu olan kadına bakıyordu. Avukata doğru eğilip sordu: - Bu hanım da bizim duruşmaya girecek galiba, biraz önce soruyordu. Kadir bey başını salladı: - Evet, maalesef maktulün eşi ve oğlu. DEVAMI YARIN