İliklerine kadar titrediğini hissetti!

A -
A +

Harun elindeki kalemi bırakıp arkasına yaslandı. Dudaklarında mutlu bir gülümseme vardı. Biraz önce yardımcısı Hakan gelip Hülya ile olan arkadaşlığından bahsetmiş, niyetinin ciddi olduğunu anlatmıştı. Desteklemişti Harun bu arkadaşlığı. Onlara arzu ettikleri hayata kavuşabilmeleri için elinden gelen yardımı esirgemeyeceğini söyleyerek göndermişti Hakan'ı. Gözlerini kapadı. Oldukça yorgun hissediyordu kendisini. Aklı yeniden Alper'e takıldı. Onu cezaevinde ziyaret etmeyi düşünmüştü ama bulunduğu konum buna izin vermiyordu. Bir polis müdürünün bir tutukluyu ziyaret etmesinin nasıl anlaşılacağını çok iyi biliyordu. Bugüne kadar meslek hayatında bir tek yanlışı olmamıştı. Bir yanda kariyeri bir yanda da yıllardır hasretini çektiği öz kardeşi vardı. Bu ikilem içinde Alper'in kardeşi olduğunu anladığı günden beri çırpınıp duruyordu. Alper hakkında gereken araştırmayı yapmış ve onun kardeşi olduğunu kesinlikle öğrenmişti. Savcılık soruşturmasından sonra mahkemeye çıkartılan Alper'in tutuklanmasına karar verilmişti. Cezaevine gönderilmişti genç adam. Mahkemesi en kısa zamanda başlayacaktı. Bu sırla ne kadar daha yaşayacağını bilemiyordu Harun. Annesinin içindeki özlemi, onun zaman zaman dalıp gidişlerini, kendisine fark ettirmemeye çalışarak gizli gizli döktüğü gözyaşlarını biliyordu. Onu çektiği ıstıraptan kurtarmak kendi elindeydi. Ama bunun neler getireceğini, neler götüreceğini hesaplayamıyordu. Aile bağları onun için her şeyden önemliydi. Eğer her şeyin iyi olacağına emin olursa çok sevdiği mesleğinden bile vazgeçebilirdi. Yanlış yapmak istemiyordu. Annesi gerçeği öğrendiği zaman belki de hasretini çektiği küçük oğlunu cezaevine attırdığı için onu suçlayacaktı. Korkusu buydu. Aceleyle kalktı yerinden. Odasından çıktı. Sekreterine döndü: - Ben savcının yanına gidiyorum. Bir şey olursa oradan ararsınız. Hızlı adımlarla yürüyüp arabasına bindi. Biraz sonra Savcı Hanımın odasının önündeydi. Azize, sekreterinin ziyaretçisi olduğunu iletmesiyle toparlanmıştı. Kapıya doğru yürüdü. Harun da içeriye başını uzatmıştı: - Vaktiniz var mı Sayın Savcım? Azize, Harun'u görünce iliklerine kadar titrediğini hissetti. Kekeledi: - Ne demek Müdür bey... Şey, buyurun... Sizin için ne yapabilirim? Harun deri koltuklardan birine oturdu. Heyecanlı görünüyordu. - Sizinle özel bir şey konuşmak istiyorum sayın savcım... Biliyorum çok meşgulsünüz, bu telaşınız içinde özel konularımla sizi rahatsız etmek istemezdim ama çok çaresiz kaldım. Azize yutkundu. Heyecandan boğazı kurumuştu. Genç adamı inceliyor, onun çok sevdiği ağabeyi olduğundan artık hiç şüphe etmiyordu. Harun hiçbir şeyden habersiz devam etti: - Size uzun bir hikaye anlatacağım... Sizi kendime yakın hissettim. Sakın yanlış anlamayın. Sizi ilk gördüğüm zaman garip bir samimiyet duygusu hissettim. Beni anlayabileceğinizi umuyorum. Öyle kritik bir meselem var ki... Çaresiz kaldım... Azize nefesini tutmuştu. Öne doğru eğildi: - Sizi dinliyorum Müdür Bey... Bana her şeyi anlatabilirsiniz. Gülümsedi Harun. Dikkatle baktı genç savcının yüzüne. Gözlerini kıstı. Kısık bir sesle başladı konuşmaya: - Yıllar önceydi... Bingöl'den İstanbul'a taşındık... > DEVAMI YARIN

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.