İlk pansiyonun önünde durdular!

A -
A +

Datça'yı geçtikten sonra karşılarına çıkan manzaraya hayranlıkla bakarak ilerliyorlardı. Arabayı Serdar kullanıyordu. Coşkun yanında oturuyor, Alev ve Sibel ise arkada, gördükleri her güzellikte çığlıklar atarak ilerliyorlardı. Coşkun önündeki haritaya baktı: - İlk önce Ovabükü var Serdar. Sonra Palamutbükü geliyor. Serdar dikkatini yoldan ayırmadan cevap verdi: - Yolumuzun üzerinde ilk önce ne var bilmiyorum baba. Sanıyorum sahil tarafından gidersek dediğin gibi olacak. Ovabükü'ne bir girelim bakalım. Birkaç arkadaşım geçen sene gelmişlerdi. Çok beğenmişlerdi. Alev arkadan atıldı: - Ay muhteşem buralar, daha da güzelleşmiş, değil mi Coşkun? O zaman da bayılmıştık! Yol da yapılmış. Daha iyi olmuş. Serdar, usta manevralarla keskin virajları geçiyordu. Birden önlerine Mesudiye Köyü çıktı. Genç adam hemen atıldı: - Evet, buradan sahile inmemiz lazım ki Bük'lere gidebilelim. Şu amcaya sorayım durun. Gerçekten de yaşlı amcanın gösterdiği taraf deniz tarafıydı. Biraz rampa ineceklerdi. Yavaşça yola koyuldular yeniden. Altlarındaki araba cip olduğu için zorlanmıyordu dağ yollarında. Biraz sonra Ovabükü'nün tabelasını görüp rahatladılar. Karşılarına çıkan ise muhteşem bir koydaki ufacık yerleşim yeriydi. Ağaçlar arasında birkaç yapılaşma vardı. Pırıl pırıl deniz ve ormanla kaplı dağlarla çevrilmişti. Serdar tepede bir yerde durdu: - İşte burası! Serpil haykırdı: - Olamaz, bu ne muhteşem bir görüntü böyle... Ay insan bu denize girmeye kıyamaz. Ah benim güzel vatanım! Coşkun keyifle elini ileriye uzattı: - Haydi oğlum gidelim baklalım, inşallah kalacak bir yer de buluruz. Serdar arabayı çalıştırdı. Kıvrılan yoldan aşağıya inmeye başladılar. Kayaların çevrelediği yükseltiden aşağıya doğru bakıldığında minik bir plaj teknelerin demir attığı durgun mavi deniz, bahçe içinde küçük evler görünüyordu. Badem ve zeytin ağaçları arasındaki koydan yükselen en küçük bir gürültü yoktu. Maket kadar güzel koydu burası. Knidos'a beş kilometre mesafedeydi. Hayranlıkla indiler aşağıya. Sahilde sıralanmış birkaç küçük pansiyondan başka kalacak yer görünmüyordu. Coşkun hemen ilk gördüğünün önünde atladı arabadan ve koşar adımlarla girdi içeri. Biraz sonra keyifli bir suratla çıktı ve seslendi: - Gelin millet, yer var burada. Sevinç içinde boşaldılar arabadan. Sibel ağzı açık seyrediyordu etrafı... > DEVAMI YARIN

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.