İki kadın, biraz sonra siteden içeri girmişler, yemyeşil çimlerin arasında ilerliyorlardı. Kapıyı uzun boylu, otuz beş yaşlarında esmer, kahverengi gözlü, oldukça hoş bir kadın açtı. Gelenleri görünce sıcak bir ifadeyle karşıladı onları. Hemen yan tarafa çekildi: - Hoş geldiniz, gelin bakalım. Hanginiz Safiye hanım? Safiye tedirgin bir sesle fısıldadı: - Benim efendim. Ben Safiye. Kadın baştan aşağıya süzdükten sonra: - Hakikaten çok gençmişsin sen. Gel bakalım, bu minik bebek senin mi? Ah, pek de tatlı... Gülizar profesyonel bir tavırla hemen atıldı ve içeri girdi, salondaki koltuklardan birine oturdu. Çok büyük bir evdi burası. Her taraf son derece güzel ve pahalı olduğu belli olan mobilyalarla döşenmişti. Tavandan sarkan kristal avizeler pırıl pırıl parlıyordu. Hülya hanım: - Evet canım, Firuzan abla telefon etti demin biliyorsunuz. Ben haftada beş gün istiyorum Safiye'yi. Cumartesi pazar ise gelmesin. Malum, eşim evde oluyor o günler. Benim çocuğum yok. Bebeğini de getirir, burada bakarsın. Temizlik, yemek, ütü, çamaşır falan yapacaksın. Maaşının dışında yol paranı veririm, yemen içmen buradan. Arada fazladan da bir şeyler yaparız. İstediğim, temiz, işini yapan, özellikle fazla meraklı olmayan bir yardımcı. Ne dersin Safiye? Bundan iyisi can sağlığıydı. Genç kadın memnuniyeti siyah gözlerindeki ışıklardan belli olarak gülümsedi: - Allah razı olsun efendim. Gülizar memnun bir şekilde Safiye'ye baktı: - Bak kızım, çok şanslısın, böyle kısmet herkese nasip olmaz. Safiye utangaç bir tavırla fısıldadı: - Allah hepinizden razı olsun. Hülya hanım ikram olarak getirdiği meşrubatları verirken merakla sordu: - Kocan çalışıyor mu kızım? - Yok efendim. İşi yok henüz, ama arıyor. Biz yeni geldik memleketten İstanbul'a. - Hayırlısı olsun yavrum, ne diyelim. Ne zaman başlarsın işe? Gülizar atıldı: - Ne zaman dersen Hülya hanım, beklediği bir şey yok Safiye'nin. - Tamam o zaman, yarın gelirsin. Yolları iyice öğren, sabah sekiz buçukta burada ol. Evden ayrıldıktan sonra Safiye'nin içinde tedirgin bir sevinç vardı. *** Halil gözlerini kısarak dinledi Gülizar'ın anlattıklarını. Cahit ise memnun bir şekilde onayladı karısının sözlerini. Duyduklarından memnun olduğu belliydi: - Büyük kısmet inan ki, böyle talih kuşu herkesin başına konmaz bu memlekette. İyi de para verirler bunlar. Halil ise durgundu. Kendisinin başaramadığını karısının başarmasını kabullenemiyordu. Bu yüzden içinden Safiye'ye karşı öfke duyuyor, kendisinin ikinci planda kalacağını düşündükçe sinirleri daha da fazla bozuluyordu. Gülizar devam etti: - Öyle güzel bir ev ki, hanım da pek tatlı. Böyle sürekli bir iş için ne kadar dua etseniz yeridir. Firüzan hanım olmasa olmazdı. Safiye korkak bir tavırla mırıldandı: - Allah razı olsun. Çok iyi kadın. Senden iyi olmasın Gülizar abla. DEVAMI YARIN