Belkıs yataktan kalktığı zaman neredeyse öğle olmak üzereydi. Vücudunu geriye iterek kollarını havaya kaldırdı ve uzun uzun esnedi. Dışarıda güneşli ama soğuk bir hava vardı. Bir müddet İstanbul Boğazının o insanın içine tuhaf bir özgürlük duygusu veren mavi dalgalarını izledi. Büyük bir şilep geçiyordu Boğazın ortasından. Dolu olduğu için ağır yol alıyor, görene sanki geçerken iki tarafın güzelliğini sindirerek seyrediyormuş hissini veriyordu. İpek sabahlığını üzerine geçirdi ve birkaç ay önce Fransa'dan gelen kadife terliklerini giydi. Aşağıya indiği zaman salondan gelen müzik sesi o tarafa yönelmesine neden oldu. Başını kapıdan uzatınca kızı Leyla'nın müzik setinden yükselen inanılmaz derecede çirkin bir sesin söylediği şarkı eşliğinde çılgınca dans ettiğini gördü. Ayağındaki daracık pantolonun üzerine yine dar bir bluz giymişti. Bir müddet gülümseyerek seyretti kızını, sonra içeriye girip müzik setini biraz kıstı. Leyla yaptığı dansa ara vererek annesine şaşkınlıkla baktı. - Günaydın canım, keyfin yerinde bugün bakıyorum? Leyla omuz silkti: - Biraz spor yapmak istedim... Baksana şişmanladım... Belkıs koltuklardan birine oturup ayak ayaküstüne attı: - Bir spor salonuna kaydol bence, hemen bugün yaptır kaydını... Leyla gülümsedi, gözleri parlamıştı. Annesinin fikrini beğendiği belli, oluyordu. Belkıs başını kapıya çevirerek bağırdı: - Tahir! Tahir!.. Sonra kızına döndü, asabi bir tavırla: - Nerede bu adam, sabah sabah bir kahve içeceğim, bir yalvarmadığım kalıyor ayol. Bu adam da o yaşlı bunak gibi!.. Ne saygısız bir adam bu böyle, suyu ısındı artık. Şu adam bir ölse, öyle bir temizlik yapacağım ki bu köşkte, herkes hayret edecek. Kızına baktı: - Seninkini de İzmir'e göndermiş. Ne yaptıracaksa!.. Leyla kaşlarını kaldırdı: - Aaa, kimi? Kim benimki? Belkıs Hanım yüzünü buruşturdu: - Bazen öyle kafasız oluyorsun ki Leyla! Kim olacak, Onur! Bir tavlayamadın şu çocuğu, sen de bir şeye yaramıyorsun. Göz göre göre elimizden kaçacak... Leyla omuzlarını silkti: - Aman anne, kaçarsa kaçsın, soğuk nevale. İki laf etmekten aciz bir adam... Belkıs dudaklarını ısırdı: - Öyle deme, İsmet Bey çok zengin bir adam. İhracat dünyasının patronu. O olmasa Nazım bu kadar zengin olamaz. Bu işler birbirine bağlı. Biraz akıllı ol. Tam bu sırada Tahir, Belkıs'ın kahvesini getirmişti. Dikkatle bakan onun dudaklarındaki müstehzi gülümsemeyi gözden kaçırmazdı... > DEVAMI YARIN