Özlem, genç adam uzaklaştıktan sonra biraz Bahar'a yaklaşarak fısıldadı: - Çok yakışıklı çocuk değil mi? Bahar omuzlarını kaldırdı: - Fena değil. Efendi bir genç... Özlem göz kırptı: - Haydi, haydi, gördüm nasıl hayran baktığını, sen de beğendin çocuğu... Bahar başını yana salladı: - Tövbe, tövbe, sen ne antika kızsın böyle yahu! Ben beğenmedim demedim ki, efendi bir genç... Sen de hemen potunu kırdın yani. Çocuğu buranın sahibi yaptın koydun... Omuzlarını silkti genç kız: - Ne bileyim ben, hiç de çalışan birine benzemiyor baksana, sanki her yerin sahibi havaları var... Yanılmışım. Oh be, ne güzel meslek ama, bütün yaz burada tatil yap. Bahar bir kahkaha attı: - Sen öyle zannet. Onların o kadar yorucu işleri var ki... Özlem umursamaz bir tavırla sodasından bir yudum aldı: - Olsun, buranın havası yeter. O sırada Bahar gözlerini kapatıp şezlonga bıraktı kendini: - Ne olur sus da şu hafif müziği dinle... Yaklaşık bir saat kadar oturdular kumsalda. Bahar gözlerini açtığı zaman kimse kalmamıştı. Ana binadan hızlı bir müzik sesi geliyordu. Özlem ise şezlongda çoktan uyumuştu. Etrafına bakındı. Barın arkasında Nejat gülümseyerek onları izliyordu. Şaşırdı Bahar ve toparlandı. Yerinden yavaşça kalkıp bara doğru yürüdü. Taburelerden birine oturdu. Nejat gülümsedi genç kıza: - Size bir bitki çayı ikram edeyim ister misiniz? - Hiç fena olmaz. Hava çok güzel; ama biraz serinledi sanki... - Evet bu saatlerde hep hafif bir rüzgâr çıkar. En fazla on beş dakika sürer ama. Serinletir insanı. İstanbul'dan mı geldiniz? Başını salladı Bahar: - Evet, okulu bitirince babamın mezuniyet hediyesi oldu bu tatil. Nejat gözlerini kıstı: - Ben de tebrik ederim, hangi okul? - İstanbul Edebiyat Fakültesi İngiliz Dili ve Edebiyatı. Genç adam takdirle baktı genç kıza. Onun bakışlarının içini ısıttığını düşündü... > DEVAMI YARIN