Ahmet Nejat hızlı adımlarla üniversitenin merdivenlerini inip otobüs durağına doğru yöneldi. Hava oldukça rutubetliydi. Bir gece önce saatlerce yağmur yağmış, sabaha karşı dinmişti. Güneş ise kara bulutlarla verdiği savaşı kaybetmiş, gün boyunca doğru dürüst kendisini gösterememişti. Genç adam koşarak caddeyi geçti. Birden durağın arka tarafında beklemekte olan Nalan'ı gördü. Dudaklarına yerleşen tebessümü gizlemeye gerek duymadan genç kızın yanına yaklaştı: - İşte bu güzel bir rastlantı... Arkadaşım buradaymış... Nalan şaşkın şaşkın baktı ona: - Ah, hocam, geldiğinizi görmedim. - Ben seni taa uzaktan gördüm oysa. Nereye böyle? Genç kız omuzlarını kaldırdı: - Nereye olsun, eve gidiyorum. Dersim biteli çok oldu ama kantinde biraz arkadaşlarla oyalandık. Gözlerini kısarak caddeye baktı: - Ama sanıyorum trafiğe kaldım. Baksanıza, biraz yağmur yağdı, her taraf birbirine girdi. Şimdi saat sekize kadar açılmaz bu yollar. Ahmet Nejat gülümsedi: - O zaman biz de durakta değil, bir yerde oturup bekleyelim yolların tenhalaşmasını. Ne dersin, az ileride güzel, otantik bir mekan var. Birer köpüklü Türk kahvesi fena olmaz değil mi? Nalan bir süre gri mavi gözleri ışıldayarak süzdü delikanlıyı. Sonra o da gülümsedi: - İyi ya, durakta veya otobüsün içinde beklemektense, oturup kahve içip sohbet ederek beklemek daha cazip. Tamam hocam, gidelim o zaman. Birlikte yürüdüler. Gerçekten Ahmet Nejat'ın tarif ettiği yer oldukça küçük, dekoru ise tamamen eski Türk kilimleri, duvarlarında eski Türk motifleri, köşelerde bakır bakraçlar, kurutulmuş su kabaklarından oluşmuştu. Küçük tahta sandalyeleri olan bölümleri hasır separatiflerle dizayn edilmişti. Nalan ilk defa geldiği bu sevimli kafeteryaya bayılmıştı. - İki senedir okula gidip geliyorum, böyle bir yerin varlığından haberim yoktu. Ahmet Nejat başını salladı: - Ara sokakta olduğu için çok kimse bilmiyor. Ben de tesadüfen öğrendim ilk geldiğimde. Şimdi ahbap olduk sahibiyle de. Çok tatlı bir adam. Eski bir öğretmen. Emekli olduktan sonra karısıyla birlikte burayı açmışlar, karı koca çalışıyorlar. Duvara yapışık tahta divanların üzerlerinde kilim desenli minderler vardı. Nalan bir tanesi geçip oturdu. Ahmet Nejat eğildi: - Kahve içmeni tavsiye ederim. Ben hayatımda bu kadar güzel kahve içmedim desem yalan olmaz. Yanında da küçücük bir kuş lokumu geliyor. Az sonra güler yüzüyle masaya gelen dükkan sahibini selamladıktan sonra kahvelerini istediler. İkisi de çekingen görünüyordu ama ikisinin de gözlerindeki ışıltılar mutlu olduklarını belli ediyordu. Az sonra kahveleri geldi. Gerçekten Ahmet Nejat'ın methettiği kadar güzeldi kahveler... > DEVAMI VAR