Kalbi korkuyla çarpıyordu!..

A -
A +

Yadigar yemeğin tuzuna bakıp bir kez daha karıştırdı ve ocağı kapattı. Salatayı da hazırlamıştı. Mutfaktan çıkıp salona geçti. Bütün gün evde oturduğu için bunalmıştı. Akşama kadar yapayalnız geçiyordu günleri. Evinin işlerini yapıyor, dikiş dikiyor, kitap okuyor ve televizyon seyrediyordu. Saffet komşularla görüşmesine izin vermiyordu. Bu nedenle yaşadığı asosyal hayatın bünyesinde meydana getirdiği olumsuzluklar psikolojik dengesizlikler olarak geriye dönmeye başlamıştı. Son derece kuvvetli bir uykusuzluk çekiyordu. Geceleri saatler boyunca bir damla uyku için yatağında çırpındığı zamanlar yaşamaktaydı. İştahsızdı. Durup dururken, sebepsiz yere ağlıyordu. Televizyonda komik bir şey seyrettiği zaman tepkileri son derece abartılı oluyor, evde tek başına dakikalarca kahkaha atıyordu. Ona dikkatle bakan sıradan bir kişi bile ruh halinin karışık ve sağlıksız olduğunu hemen anlardı. Evlenmeden önce ışıltıyla bakan gözleri donuklaşmıştı. Bazen dakikalarca sabit bir noktaya takılıp kaldığı oluyordu... Sofra hazırdı. Saffet eve gelse de gelmese de her gün saatinde hazırlıyordu sofrayı. Çoğu zaman da pişirdiği yemeklere hiç dokunulmadığı oluyordu. Çünkü kocası genellikle gece yarısından sonra ve sarhoş geliyordu. Eve geldiği zaman ise Yadigar'ın yaşadığı korku, psikolojik dengelerinin bu şekilde altüst olmasının başlıca nedeniydi. Saate baktı genç kadın. Sekize geliyordu. Derin bir iç çekmesiyle camın önüne oturdu, beklemeye başladı. Aradan geçen zaman manen yorgun olan vücudunu gevşetmiş, göz kapakları ağırlaşmıştı. Başı yana düşmüş, gecelerce süren uykusuzluk dayanılmaz bir hal almıştı. İçi geçiverdi beş dakika içinde. Kocasının gür sesiyle sıçrayarak uyandı. Saffet gelmiş, anahtarıyla girmişti içeriye ve bağırıyordu: - Ooo! Hanıma bak, yan gelmiş yatıyor, kocasını kapıda karşılamak gibi bir derdi yok!.. Fırladı yerinden genç kadın. Kalbi korkuyla çarpıyordu. Gülümsemeye çalıştı: - Duymadım Saffet. İçim geçmiş şurada... Adam yüzünü buruşturdu: - Miskin seni!.. Ne işe yararsın bilmem ki!.. Korku ve üzüntüyle koştu mutfağa Yadigar. Hemen ocağı yaktı. Yemeğin sıcaklığını iyi ayarlaması gerekiyordu. Bu yüzden iki kere dayak yemişti Saffet'ten. Salatayı getirdi sofraya. Saffet mutsuz bir suratla süzdü karısını: - Şu haline bak, içim kararıyor seni gördükçe... Ses çıkartmadı kadın. Yemeği getirip servis yaptı. Adam gürültülü bir şekilde öksürdü: - Bana içki getir. Biraz da peynir falan çıkart. Haydi sallanma, bir işe yara!.. Hemen birkaç parça meze hazırladı. Suçlu bir çocuk gibi oturdu safraya. Korkudan hareketleri yavaşlamıştı. Hiç konuşmadan yemeğini yedi... Saffet bir saat sonra sarhoş olmuştu. Kelimeler uçuşuyordu dudaklarında. İyice peltekleşmişti. Bardağında buz olmadığı için azarladı karısını. Yadigar ne yapacağını şaşırmıştı. Böylesine gergin, böylesine tedirgin yaşamak perişan ediyordu genç kadını. Gece yarısından sonra kalktı sofradan Saffet. Ayakta duramıyor yalpalıyordu. Getirdiği şişenin hepsini içmişti. Küfürler ederek yatak odasına doğru yöneldi. Yadigar onun yatmasına yardım etti bin bir azar işiterek. Hemen sızdı... Genç kadın yeniden salona döndüğü zaman bu geceyi de dayak yemeden atlattığı için şükrediyordu. Hayatının bu düzende nereye kadar gideceğini bilemiyordu. Birçok şeyin yitip gittiğini fark edemeyecek kadar çaresizdi... > DEVAMI YARIN

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.