Kanı çekilmiş, buz kesmişti!

A -
A +

Betül konuşmanın geri kalan kısmını hatırlamıyordu. Beyni uyuşmuş, kanı çekilmiş gibiydi. Tedirginliği had safhaya ulaşmıştı. Koltuğa külçe gibi attı kendini. Sakin olmaya çalışıyor, bozulan kimyasının düzelmesini bekliyordu. Neden sonra toparladı kendisini: "Sakin ol Betül!.." diye söylendi kendi kendine. Dünyada adı Murat olan binlerce insan var. Bu gayet normal. Panik yapmana gerek yok... Bilinçsiz bir şekilde kalkıp hızla mutfağa gitti. Kendisine koyu bir kahve yaptı. Kafasının içindeki tedirginliği bir türlü atamıyordu. Bu şekilde kendisini boşlukta gibi hissediyor, huzursuzluğunu yok etmek için bir çözüm bulmaya uğraşıyordu. Birden telefona sarıldı. Kuşadası Şafak Otelin numarasını çevirdi. Karşısına çıkan görevlinin sesini duyduğu zaman yüreği yerinden fırlayacak gibi atıyordu. Sanki daha önceden kendisini tanıyorlarmış hissine kapılarak sesini değiştirdi: - Şafak Otel mi? - Evet efendim buyurun? - Ben otel sahibiyle görüşmek istiyordum, adı Murat... Neydi soyadı? Karşıdaki görevli hiç düşünmeden cevap verdi: - Arkan, Murat Arkan efendim. Kim aradı diyelim? Betül gerisini duymamıştı. Telefon elinden düşmüş, kanı çekilmiş, buz gibi olmuştu. Titriyordu, sesi çıkmıyordu boğazından. Boğulur gibi haykırdı: - Olamaz... Bu olamaz.... Aman Yarabbim, bu olamaz... Kendini koltuğun üzerine attı. Dehşet içindeydi. Ne yapacağını, nasıl davranacağını bilemiyordu. Bütün korkusu Oğuz'un gerçeği öğrenip hayatının allak bullak olmasıydı. Gözlerinden yaşlar boşandı bir anda. Çılgın gibiydi. Bu konuda yalnız karar vermesi gerektiğini düşünüyordu. Gerekirse gidip Murat'la konuşacak, ona yalvaracaktı. Oğuz babası bildiği Doğan'a son derece düşkündü. Onu hem babası hem de arkadaşı gibi görürdü. Eğer gerçekler ortaya çıkacak olursa sadece oğlunun değil hepsinin hayatı altüst olacaktı. Bugüne kadar içini kemiren tedirginliğin nasıl bir içgüdü ile benliğini sardığını hayretle düşündü. Öylesine huzursuz günler geçirmişti ki... Sanki olacakları hissetmişti. Sakinleşip beynini toplamaya çalıştı. Birkaç yudumda içti kopkoyu kahveyi. Şu anda Murat'ın Oğuz'un kendi oğlu olduğunu bilip bilmediğini bilmiyordu. Öyle olması için de dua etti. Telaşından ve tedirginliğinden elindeki kahve fincanını düşürüp kırdı. Şimdi babasına duyduğu öfke had safhaya ulaşmıştı. İnsanların karşılaştıkları olumsuzluklardaki suçlarını bilinç altından gelen duygularla örtbas etme çabaları şekillenmişti beyninde. Kendisinin yaptığı haksızlığı göz ardı ederek bütün bu olanların tek sorumlusu olarak babasını görüyordu. Kimseye bir şey söylememeye karar verdi. Bekleyecekti oğlunun dönüşünü. Zamanın bundan sonra nasıl geçeceğini hiç bilmiyordu. Murat'ın akıllı bir insan olduğunu biliyordu. Samimi olarak yapılan birkaç sohbet her şeyi ortaya çıkartabilirdi. Bir dinamitin üzerinde oturuyormuş gibi hissetti kendisini. Oğlunu kaybetmek korkusu bütün hücrelerini sarmış, onu esir almıştı. Yapabilecek hiçbir şeyin olmaması, oğlundan uzakta olmak, olabilecek olayları engelleyememek duygusu kahrediyordu. "Beni affet Allah'ım!.." diye mırıldandı... > DEVAMI YARIN

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.