Azize nefesini tutarak dinlemişti Harun'un anlattıklarını. O anlattıkça geçmiş gözünde canlanıyor, birçok şeyi daha net hatırlıyordu. Dudakları titriyordu. Harun hikayesini bitirdikten sonra onun yüzüne baktı: - İşte Sayın Savcım, hikaye bu. Şimdi ben yıllar sonra bulduğum kardeşimi mesleki konumum yüzünden ziyaret edemiyorum, ona gerçeği söyleyemiyorum. Bana yardımcı olun ne olur. Sizin haberiniz olması en doğru şey diye düşündüm. Kader işte... Bütün bu olanlar bizim elimizde değil. Bizim yapmamız gereken şey önümüze sunulan iyi ve kötü yanlarıyla bize bahşedilen hayatı doğru kararlar vererek yaşamak. Ben de bu meselede doğrunun ne olduğunu bir türlü bulamadım. Yardımınızı istiyorum. Soluk almak için durdu. Kuruyan dudaklarını ıslattı diliyle. Ardından yeniden devam etti: - Aslında yapılması gereken gerçeği açıklayıp ona göre davranmak, basına açıklamak, ama ondan sonraki spekülasyonları siz düşünün. Bir de bu kargaşayı kaldıracak gücüm yok benim. Azize ağlıyordu. Onun siyah gözlerinden süzülen damlaları sözlerini bitirdikten sonra fark etti Harun. Şaşırmıştı. Endişeyle atıldı: - Sizi de üzdüm Sayın Savcım, beni affedin. Ama çaresiz kaldım. Azize koltuğuna yaslandı. Başını iki yana salladı acı bir tebessümle: - Şimdi de siz beni dinleyin. Ben hikayemi anlatayım. Ondan sonra ne yapacağımıza karar verelim. Harun hayretle baktı genç savcının yüzüne, kekeledi: - Ta.. Tabii... Dinliyorum... Yutkundu Azize. Derin bir nefes alıp anlatmaya başladı: - En net hatırladığım şey babamın elimden tutup güzel, bahçe içinde bir eve götürmesi beni... O konuştukça Harun kanının çekildiğini hissediyordu. Azize sanki yabancı birisinin hikayesini anlatıyormuş gibi devam ediyordu sakince. Hikayenin sonuna geldiği zaman siyah gözlerini Harun'un yüzüne dikti: - Babamın adı Sermet Kaya idi Harun Ağabey! Harun ayağa fırlamış, başını ellerinin arasına almış deli gibi dolanıyordu odanın içinde: - Olamaz... Sen... Sen benim küçük Azize'msin...O sensin... Büyük Allah'ım... Azize de ayağa kalkmıştı. İki kardeş sevgiyle sımsıkı sarıldılar. Harun onun saçlarını kokluyor, göğsüne bastırıyordu: - Azize'm... Benim küçük narin kardeşim... Küçük Azize'm benim... Dur bakayım sana! Azize gülümseyerek bir adım geri çekildi. Omuzlarından tutmuştu Harun kardeşinin: - Ne kadar güzelleşmiş, ne kadar büyümüşsün böyle! Koskoca bir savcı oldun ha? Annemi düşünebiliyor musun, yüreğine inecek kadının duyunca. Her gece gizli gizli ağlıyordu. Senelerdir yüreğine gömmüştü sizin hasretinizi... - Seni ilk gördüğüm zaman bir yerden tanıdığımı biliyordum ağabey... Gözlerin, bakışların hiç yabancı değildi bana. Biliyordum... Harun yeniden sarıldı kız kardeşine. İki kardeş ağlaştılar bir süre. Daha sonra yavaş yavaş olanları kabullenip daha net düşünmeye başlamışlardı. Azize ağabeyine baktı: - Alper'i ne yapacağız ağabey? Ona sahip çıkmamız lazım!.. > DEVAMI YARIN