Şeref ayağa kalktı. Dik bir şekilde baktı adamın yüzüne: - Git buradan Burhan Bey... Çabuk git buradan... Bizden uzak dur. Oğlunu da çek, al götür. Burhan da ayağa kalkmıştı. Dudaklarını ısırarak başını salladı: - Benim de istediğim bu zaten Şeref. Benim istediğim de bu... Şeref kanının çekildiğini hissediyordu. Kulakları uğulduyor, yüreği hızla çarpıyordu. Sabahtan beri dişleri sıkılıydı. Yardımcısı Mustafa birkaç kere işle ilgili bir şeyler sormaya kalkmış ama her seferinde de alışık olmadığı bir biçimde sert ve ters cevaplar almıştı. Şeref, öfkesi, şaşkınlığı, heyecanı ve üzüntüsü birbirine karışmış bir şekilde, çaresizce dolanıyordu lokantanın içinde. Bütün bunları kızına nasıl açıklayacağını düşünüyor, çaresizlikten Sinan'la arkadaş olduğu için kızına bile kızgınlık duyuyordu. Sena'nın yıllar sonra karşısına bu şekilde çıkmasını hazmedemiyor, kendisiyle konuşmaya gelen Burhan Beyden ise nefret ediyordu. Sinan da bütün bu öfke yoğunluğundan nasibini alıyordu hiç şüphesiz. Bütün bu karışık ve yoğun duygular içinde akşamı etti Şeref. Saat sekize doğru geliyordu İzmir'den otobüs. Genellikle onun içinde olurdu Yasemin. Saatine baktı sıkıntıyla. Yedi buçuktu. Birazdan gelirdi kızı. "Olmazsa kapatırım lokantayı, satarım evi, giderim bizi bulamayacakları bir yere. Kızımı asla vermem!" Yasemin'in Sinan'la evlenmesi durumunda hayatının sonuna kadar Sena'yla ilişki içinde olacağını düşünmek, onun yanında hiçbir anlam ifade etmeden onun mutluluğuna uzaktan bakmak ne kadar ıstırap verici ve yaralayıcıydı zavallı adam için. İçinde kabaran kıskançlık duyguları ve öfke, tanınmaz bir hale getirmişti kendisini. Durmadan sigara üzerine sigara içtiği için kül tablası ağzına kadar dolmuştu. Kovmaktan beter etmişti Burhan Beyi. - Gidin buradan! Dedikten sonra ayağa kalkıp dikilmiş, adamın kalkıp gitmesini beklemişti. Arkasından da seslenmişti: - Bir daha buralarda dolaştığınızı görmeyeyim. Ne senin, ne de oğlunun... Bütün bu düşünceler içinde kıvranırken kapı açıldı. Yasemin'di gelen. İçeride babasının karaltısını görünce irkildi genç kız: - Baba! Sen evde miydin? Niçin karanlıkta oturuyorsun canım? Şeref üstünkörü bir cevap verdi: - Böyle daha iyi. Yasemin ışığı yaktı. Masa üzerindeki kül tablasını görünce kaşlarını çattı: - Bu ne baba! Sana kaç kere söyleyeceğim? Ne yapıyorsun sen? Bu kadar sigara içmek için intihar ediyor olmak lazım. Bir sıkıntın mı var kendine bu kötülüğü yapmak için? Şeref kızının gözlerinin içine bakarak bir sigara daha yaktı. Yasemin gözlerini kıstı. Fevkalade bir şeyler olduğu belliydi. Biraz daha yumuşadı sesi: - Ne oldu baba! Kötü bir şey var gerçekten... Şeref yutkundu. Sert bir sesle konuştu: - Bir daha Sinan'la görüşmeyeceksin! Yasemin buz gibi olduğunu hissetti. Sanki bir anda dünya başına yıkılmış gibi olmuştu. Kekeledi: - Neden baba? Ne oldu ki? DEVAMI YARIN