Saadet Hanım hemen ayağa fırladı: - İşte geldi. Hemen oturalım sofraya. Gerçekten de gelen Hülya'ydı. Ahmet'e gülen bir yüzle "hoş geldiniz" dedikten sonra babasını öptü. - Anne, ben çok açım, biliyorum sizi beklettim ama trafik çok berbattı. Kusura bakmayın. Hemen oturalım.. Hep birlikte yemek salonuna geçtiler. Burasının da oturma salonundaki güzellikten nasibini aldığı belliydi. On iki kişilik bir yemek takımı, büfede kristal takımlar, yerde uzun tüylü bir halı ile döşenmiş olan yemek odasında bej ve kahverengi tonları hakimdi. Yemekler ise birbirinden nefisti. Ahmet kibar bir şekilde ikram edileni yiyor, alışık olmadığı bu ortamda kendisini inanılmaz bir şekilde rahat hissediyordu. Kaya ailesinin sevgi dolu pozitif elektriği kendisine geçmiş, kendisini bile hayrete düşüren bir rahatlığa bürünmüştü. Sofrada memleket meselelerinden, Hülya'nın okulundan ve Halit Beyin işlerinden söz edildi. Yemek sonrasında yeniden geniş salona geçip kahvelerini içtiler. Ahmet zaman zaman Hülya'ya bakıyor ve her seferinde genç kızın gözleri ile karşılaşıyordu. İnanılmaz bir akım başlamıştı iki gencin arasında. Genç adam onun çok hoş, çok zarif ve çok akıllı bir kız olduğunu düşünüyordu. Halit Bey kahveler bittikten sonra Ahmet'e döndü: - Delikanlı, yarın sabah buraya gel, ama daha önce Kemal'e uğra, ilişkini kes orayla. Sonra buraya gel, detayları konuşalım. Hemen işe başlarsın ardından. Kızına döndü: - Ahmet bizimle çalışacak artık. Ne zamandır bana söyleyip duruyorsun baba çok yoruluyorsun diye... İşte şimdi aradığım gibi dürüst birini buldum sanıyorum. Hülya memnun olmuştu: - Çok sevindim Ahmet, hayırlı olsun. Eminim memnun kalacaksın çünkü babam patron gibi değil, arkadaş gibidir. Elemanlarını bizden üstün tutar. Ahmet kibarca cevap verdi: - Ondan hiç şüphem yok Hülya Hanım. Ben de babanıza layık olabilmek için bütün gücümle gayret edeceğim. Bana hak ettiğimden çok daha fazla ilgi ve samimiyet gösterdiniz. Bu yüzden hepinize ayrı ayrı teşekkür ederim. Bundan sonrasında hoş ve hiç birisinin bitmesini istemediği bir sohbet başlamıştı. Vakit gece yarısına yaklaşırken Ahmet toparlandı: - Ben müsaadenizi isteyeceğim. Vakit geç oldu... Halit Bey saatine baktı: - Hakikaten çok geç olmuş. Bizim için mahzuru yok ama sen geç kalacaksın. Hülya hemen ayağa kalktı: - Ben şoföre haber vereyim, sizi evinize bıraksın Ahmet. Ahmet mahcup olmuştu: - Hiç gerek yok Hülya Hanım, ben giderdim. Ama genç kız hizmetliye haber vermişti bile. Bu muhteşem akşamın sonunda herkes mutluydu. *** Elmas bitkin bir halde ebenin kucağına uzattığı minicik varlığa baktı. Bir oğlu olmuştu. O kadar masum, o kadar saf ve temiz bir şekilde bakıyordu ki etrafına... Bu hiç bilmediği dünyayı sanki içine sindirmek istermiş gibiydi. Elmas sevgiyle baktı oğluna. Oldukça uzun süre sancı çekmişti. Şimdi bebeğini bağrına basınca, onun kokusunu duyunca yaşadığı acıların hepsi bir anda silinip gitmişti. > DEVAMI YARIN