Tören bir buçuk saat kadar devam etti. Hülya diplomasını alırken hem Ferda Hanım, hem de Kadriye gözyaşlarını tutamadılar. Genç kız İngiliz Edebiyatı Bölümünün bitirmişti. Törenden sonra kafeteryaya gittiler. Harun herkese bir bardak kahve aldı. Çok geçmeden Hülya koşar adımlarla yanlarına geldi. Çok mutlu görünüyordu. Tıpkı annesine benzemişti. Annesi gibi yeşil gözleri, minicik bir burnu vardı. Önce babasına sarıldı heyecanla: - Babacığım, çok şükür bitti. Şimdi söz verdiğin gibi arabamı alacaksın bana değil mi? Dinçer Bey kendilerini gülümseyerek seyreden Harun'a göz kırptı: - Araba mı? Ben ne zaman söz verdim yahu? Hülya hemen yüzünü buruşturdu: - Aaa, şimdi inkar etme baba! Gülüştüler. Dinçer Bey onun yanağını okşadı: - Tamam, hele sabırlı ol bakalım... Hülya ardından annesine sarıldı. Abla kız gibi duruyorlardı. Ferda Hanım geçen senelere rağmen çok yaşlanmamıştı. Hâlâ incecik vücudu, kırışıksız yüzü ile nice genç kızlara taş çıkartıyordu. Kızını sevgiyle öptü, kokladı. Onun yeşil gözlerinin içine bakarak: - Çok teşekkür ederim yavrum sana, bizi hiç üzmeden bitirdin okulunu. Hülya ardından Harun'a döndü: - Harun Ağabey, gelebileceğini hiç sanmıyordum. Çok sevindim, diyerek teşekkür etti genç adama. Ardından Kadriye'ye döndü: - Kadriye anam.... Sen olmasan ne yapardım ben. Benim elim oldun, ayağım oldun, kahrımı çektin. Anam kadar yakın oldun. Ne diyeyim sana? Kadriye ağlayarak bağrına bastı genç kızı. Kokladı. Kendi evladını kokluyor gibiydi: - Allah bahtını açık etsin güzel kızım. Hep böyle gülsün yüzün... Dinçer Bey bu duygulu sahnenin daha fazla uzamasına izin vermedi. Çünkü biraz daha sürerse, kendini tutamayıp ağlayacaktı: - Haydi bakalım, hep birlikte yemeğe gidiyoruz şimdi. Size güzel bir ziyafet çekeyim kızımın şerefine. Harun'a döndü: - Geri dönmeyeceksin umarım Harun, bu gece senin de bizimle birlikte olmanı çok istiyoruz. Harun tebessüm etti: - Hayır Dinçer Ağabey, dönmeyeceğim. Bugün bütün gece sizinle birlikteyim. Sonra da anamla eve döneceğim. İzinliyim. Sevinç içinde arabalarına doğru ilerlediler. Harun, Dinçer Beye seslendi: - Siz önden gidin, annemle ben sizi takip edelim ağabey! Hareket ettikleri zaman Kadriye hâlâ gözlerini siliyordu. Harun gözünü direksiyondan ayırıp ona baktı: - Kadriye Sultan, neden ağlıyoruz? diye sordu. Kadıncağız acı dolu bir tebessümle baktı oğluna, hafifçe başını eğdi. Harun onun neler düşündüğünü çok iyi biliyordu... > DEVAMI YARIN