Şevket bey hastanenin kapısından dışarı çıktığı zaman neredeyse düşecekti. Elleri ayakları titriyor, yüreği üzüntüden adeta kavruluyordu. Uzaktan görebilmişti Yadigar'ı. Doktorla konuşmuş, kızının durumunun hiç de iç açıcı olmadığını öğrenmişti. Uzun bir tedavi gerekiyordu. Kızına bakarken gözlerinde biriken yaşlara engel olamamış, yaşlı yüzüne inci tanesi gibi dökülmüştü gözyaşları. Yadigar bir köşede oturuyor ve durmadan ileri geri sallanıyor, dudakları sürekli kıpırdıyordu. Doktor onun geçirdiği depresyonun son derece ağır olduğunu ve mutlaka geri dönülmez tahribatlar oluşturacağını söylerken üzgündü. Ayrıca Yavuz ve Yalçın'ın ziyaretinden de bahsetmiş ama soru dolu gözlerini Şevket Beyin üzerinden hiç çekmemişti. - Sizin çocuklarınız arasında bir problem var sanıyorum. Oğullarınızı kusura bakmayın ama son derece duyarsız buldum. Yadigar Hanımı görmek için ısrarcı olmadılar bile. Sanki umursamıyor gibi bir halleri vardı. Gerçekten şaşırdım, sizin gibi bir babanın böyle çocukları olsun? Hayret edilecek bir şey... Utancından ne diyeceğini bilememişti Şevket Bey. Onların yaşlı analarıyla babalarına bile sahip çıkmadıklarını, ellerindeki tek varlıkları olan evlerini alıp nasıl sokağa bıraktıklarını anlatmaya yüreği nasıl dayanabilirdi!.. - Onların da kendilerine göre problemleri var doktor Bey... diyerek geçiştirmişti. Yine geleceğini söyleyerek ayrıldı hastaneden. Şefika Hanıma bahsetmeyecekti Yadigar'ın hastalığından. Yorgun olduğunu hissediyordu. Birkaç gün sonra ne kızını görmeye gelecek, ne de karısına gidecek parası kalmayacaktı cebinde. Daha ay başına on beş gün vardı. "Çalışmalıyım, bir iş bulup çalışmalıyım, hiç olmazsa Şefika'ya gidebilecek kadar para kazanmalıyım..." diye geçirdi içinden. Maaşını aldığı zaman elinde kalacak olanın kendisine on gün bile yetmeyeceğini biliyordu. Neredeyse üçte ikisi Şefika Hanımın kaldığı yaşlılar yurduna gidecekti. Ağır adımlarla yürüdü. Otobüs durağına geldiği zaman neredeyse ikindi okunacaktı. Yaşlılar yurdunun kapısından içeriye girer girmez kendisine çeki düzen verdi. Şefika Hanım kocasını görünce sevinçle kalktı yerinden. Gözlerinin içine sevgiyle baktı Şevket Beyin, onun ellerini tuttu: - Bütün gün neredeydin Şevket, aklım sende kaldı. - Merak etme, kendime kalacak bir yer buldum. Eski bir arkadaş, karısı ölmüş, tek başına oturuyormuş koca evde, gel, hem de bana yarenlik edersin dedi... Şimdilik orada idare edeceğim. Yalan söylemişti karısına üzülmemesi için. Huzur evinin kafeteryasına geçtiler. Köşede bir masaya oturdular. Sevgiyle baktı karısına yaşlı adam: - Eee, sen nasılsın, beğendin mi burayı? Rahat mısın? Şefika Hanım boynunu büktü: - Güzel, öğlen pek güzel yemek verdiler. Senin karnın aç mı? Başını iki yana salladı Şevket Bey: - Değil, arkadaşla beraber yedik bir şeyler. Rahat olmana sevindim. Ben her gün geleceğim senin yanına. Biliyorsun, beni senden ancak ölüm ayırır Şefika. Allah senden razı olsun, benim hayatımın en kıymetli şeyi sensin. Hakkını helal et bana, seni üzdüysem, kırdıysam... Şefika Hanım susturdu kocasını. Başını onun koluna yasladı. İkisi de ağlıyordu... > DEVAMI YARIN