Necla Hanım o gece de her zamanki gibi erkenden yemeğini yemiş kitaplarına gömülmüştü. Evinden cılız bir ışık sızıyordu. Bir hafta sonra Ankara'ya gidecekti. Okulların kapanmasına o kadar zaman kalmıştı. Bu yüzden fırsat bulduğu zaman hazırlıklarını yapıyordu. Kapının hızla vurulduğunu duyunca şaşkınlıkla başını kitabından kaldırdı: - Bu da kim böyle? Yavaşça yerinden kalktı, kapının arkasından seslendi: - Kim o? - Benim öğretmenim, Hüseyin. Davut Ağanın oğlu... Hemen kapıyı açtı. Nefes nefeseydi Hüseyin: - Hayırdır Hüseyin, bu ne hal? Ne oldu? Hüseyin soluk soluğa konuştu: - Anam! Anam öğretmenim... Haber sal dedi, bize bir uğrasın dedi. Necla Öğretmen kuşkuyla baktı delikanlının yüzüne: - Ne oldu Hüseyin? Kötü bir şey mi var, hemen geleyim. - Yok öğretmenim, yarın... Yarın bir ara babam gelmeden uğrayın. Anam yalnız konuşmak istiyor sizinle. Genç kadın tedirgin olmuştu. Dudaklarını ısırdı, başını salladı: - Tamam Hüseyin, yarın mutlaka uğrarım, selam söyle annene... *** O gece hiç uyumadı Zübeyde. Davut Ağa ve Hasan'la hiç konuşmamıştı. Gece herkes yatana kadar bahçede oturmuştu. Yıldızlı gökyüzüne gözlerini dikmiş, çaresizlik içinde dua edip bir çıkar yol aramıştı. Kıyamıyordu kızına. Onun altmış bir yaşında dedesi yaşında bir adama kadın olarak gideceğine inanamıyor, isyanlar içinde kıvranıyordu. Aliye hiçbir şey anlamamış gibiydi. Herkes yattıktan sonra yavaşça yerinden kalkmıştı Zübeyde. Ayaklarını sürüyerek içeri girmiş, kızının başucuna gidip uzun uzun onu seyretmişti. Sonra da usulca onun yanına kıvrılmıştı. Sabah ezan okunurken açmıştı gözlerini. Tedirginlikler içinde geçmiş bir gecenin ardından yorgun hissediyordu kendisini. Kalkıp abdest almış, namazını kıldıktan sonra çayı koymuştu. Davut'un öksürüğünü duyduğu zaman içini yeniden bir öfke kapladı. Çatık kaşlarla oturma odasına yer sofrasını götürdü. Davut çizgili pijamaları ayağında uykulu gözlerle geldi odaya. Aliye hâlâ uyuyordu. Adeta kükredi adam: - Bu ne diye tembel tembel yatıyor. Kaldır şunu!.. Zübeyde tok bir sesle cevap verdi: - Kaldırmayacağım. O daha küçük, uyuyacak. Davut sinirlenmişti. Karısından şimdiye kadar hiç görmediği tavırları görüyordu. Bir bulut gibi şaşkınlık geçti gözlerinden. Ardından hemen toparlandı: - Ne zamandan beri bana dikleniyorsun sen? - Kızını satmaya kalktığından beri!.. Davut iki adım attı karısına doğru elini havaya kaldırarak. Zübeyde gayri ihtiyari geri çekildi. Davut dişlerinin arasından anlaşılmaz bir şeyler mırıldanarak Aliye'nin yatağına doğru yürüdü... DEVAMI YARIN