İstanbul her zamanki keşmekeşliği içinde insanın yüreğini daraltan kalabalık bir insan seliyle yoğruluyordu. Esenler Otogarına sabah saat sekizde indi Murat. Sanki yıllardır bu şehirde yaşamamış gibi yabancıydı. Kendisinin buraya ait olmadığını düşünüyordu. Şaşırdı bu duygusuna. Hafifçe gülümsedi kendi kendine. "Ne kadar çabuk alıştım" diye mırıldandı. Bir taksi çevirdi. Şükrü Karahan'ın şirketinin adresini verdi. Gidip bir kez daha konuşmak istiyordu. Bundan önceki gidişinde çaresiz ve çekingendi. Acı bir tebessüm belirdi dudaklarında. "Paranın bir insana böylesine güven vereceğine asla inanmazdım. Cebimde param olduğu zaman korkularım yok oldu" diye düşündü bu duygudan hoşlanmadığını belirten bir yüz hareketiyle. Taksicinin parasını ödeyip indi arabadan. Karahan'ın şirketi kendisine tepeden bakan bir güç timsali gibi yükseliyordu önünde. Durup derin bir nefes aldı ve fısıldadı: "Ben geldim Şükrü Karahan... Yeniden geldim..." Merdivenleri ikişer ikişer çıktı. Danışmadaki kısa boylu, ufak tefek kıza yaklaştı: - Şükrü Karahan'la görüşmek istiyorum. Damadıyım. Kız şaşkınlıkla gözlerini Murat'ın yüzünden ayırmadan telefona sarıldı. Birkaç kelime konuştuktan sonra genç adama döndü: - Buyurun yukarıya çıkın. Asansörü boş verip merdivenlere yöneldi Murat. Birkaç saniye sonra Şükrü Beyin gösterişli odasının önündeydi. Sekreter kız ayağa kalkmıştı: - Bekleyin efendim, beyefendi şimdi geldi, geldiğinizi haber vereyim. Beklemeye başladı. Elleri cebinde başı dikti. Sekreter kız odadan çıkınca başını iki yana salladı: - Sizinle görüşmek istemiyor beyefendi. Çok meşgul şu anda. Murat derin bir nefes aldı ve hızla sekreter kızın üzerine doğru birkaç adım attı, eliyle hafifçe yana itti genç kızı ve odaya daldı. Şükrü Karahan koltuğuna gömülmüş, kahvesini içiyordu. Şaşkınlıkla baktı bu apar topar odasına dalan genç adama. Hemen ayağa fırladı: - Bu ne küstahlık! Kızım güvenliği çağır hemen... Murat elini kaldırdı: - Hiçbir şey çağırma, birkaç kelime söylemeye geldim sadece. Bak Şükrü Bey, çocuğumu istiyorum. Benim istediğim sadece çocuğum. Başka hiçbir şey değil. Gel bunu güzellikle halledelim. Artık bir işim var, beni hiçbir şekilde suçlayamazsın. Uzatmayalım bu işi. Çocuğumu istiyorum o kadar. Şükrü Bey donup kalmıştı. O sırada içeriye giren avukat Haşim Bey ne olup bittiğini anlamaya çalışıyordu. Zeki bir adam olduğu için meseleyi birkaç saniye içinde çözdü ve Şükrü Beyden önce atıldı: - Murat Bey, iyi ki geldiniz. Gelin anlaşalım. Biz mahkememizi açtık. Çıkalım mahkemeye, siz durumunuzu bildirin, yasalar neye karar verirse bizim kabulümüz... Siz mahkeme celbini alın. Bakın önümüzdeki hafta duruşma var. Bunu uzatmanın bir anlamı yok. Siz de yorulmayın biz de, boşanmayı kabul edin, hiçbir şey talep etmeden. Doğacak çocuk için elbette hakimin bir kararı olacaktır. Siz de yasal baba olarak mutlaka hakkınızı alacaksınız. Anlaştık mı? Murat duraklamıştı. İstediği de buydu zaten. Başını salladı "evet" anlamında... > DEVAMI YARIN