Rıfat bey gülümsedi. Severdi Bekir'i. Kaç senelik dükkan komşusuydu. Saygısı, sevgisi kusursuzdu. - Ne diyeyim Bekir, benim bir şey demem yetmez biliyorsun, kızların fikrini almak lâzım... Bekir çayını bitirip diliyle ağzının kenarlarını temizledikten sonra sigarasından ard arda iki nefes çekip mavi dumanları tavana doğru üfleyip başını salladı: - Haklısın ağabey, tabii ki kızların fikrini sormak lâzım. Gönüllerinde birileri olabilir. Rıfat bey kaşlarını çattı. Sesi sertleşmişti: - O da ne demek Bekir? Kim olacak gönüllerinde? Kızlarımı tanıdığını söylüyorsun, o zaman böyle şeyler olmayacağını da bilmen gerekir. - Yok Rıfat ağabey, yanlış anlama. Onu demek istemedim ben. Olur ya, belki takılıdır akılları birisine, yüreğinin bir yerlerinde bir aslan yatıyordur... Rıfat başını iki tarafa salladı: - Sen söyle baldızına, gelsinler arzu ettikleri bir gün. Konuşalım bakalım. Bekir istediğini elde etmiş olmaktan son derece memnun kalktı ayağa: - Ağzına sağlık ağabey, ben hemen haber ederim, sana da söylerim. Biliyordum kırmayacağını. Göreceksin eğer olursa bu iş kendi oğlun gibi seveceksin Hikmet'i. Aslan gibi çocuktur. Adam dükkandan gittikten sonra düşünceliydi Rıfat bey. Kızlarının çocukluklarını düşündü. Ne çabuk büyümüşlerdi. Daha dün miniciktiler. Saatine baktı. Neredeyse hava kararmak üzereydi. Canı iş yapmak istemiyordu. Kalfaya döndü: - İsmail, ben çıkıyorum oğlum, sen kapatırsın dükkanı. Yarın bu işleri bitiririz Allah'ın izniyle. Sen de oyalanma fazla. Kilitleri kontrol etmeyi unutma! - Merak etme sen usta. Ben hallederim. Adam ağır adımlarla ilerledi yol boyunca. Fırına uğrayıp yeni çıkan akşam ekmeğinden aldı bir tane. Son yıllarda oldukça çökmüştü. Kendisine kalsa, artık bir kenara çekilip dinlenme vakti gelmişti ama şartlar böyle demiyordu maalesef. Evinin bulunduğu sokağa girdiği zaman ayaklarının ağrıdığını hissetti. Kapıyı çaldığı zaman bütün istediği sıcak bir çay ve ayaklarını uzatıp iyice dinlenmekti. Kapıyı açan Saliha hanım hemen kocasının elindeki ekmeği aldı: - Hoş geldin Rıfat bey. Erken geldin bugün. - Yoruldum Saliha. Bir çay yaparsan pek hora geçecek. - Hemen Rıfat bey, hemen... Rıfat bey terliklerini giydi. Paltosunu çıkarttı. - Kızlar yok mu? - İçerdeler bey, Seda mutfakta, Ceyda ile Eda da odalarında. Yaşlı adam hafifçe eğildi karısına: - Sana anlatacaklarım var. Seda'ya kısmet çıktı bugün. Saliha hanım heyecanlandı. Dudaklarını ısırdı. Endişelenmiş gibi mutfağa doğru bakarak başını salladı. - Tamam bey, konuşuruz... *** Seda salata yapıyordu. Aklı Emre'deydi. Onunla başbaşa geçen iki saat hayatının en anlamlı dakikalarıydı. Heyecandan bütün gün titremiş, yüreğinden akan ılık duyguların etkisiyle ayakları yerden kesilmiş, ne yapacağını bilemez bir halde, şaşkın ve mutlu dolanıp durmuştu. > DEVAMI YARIN