"Kızınıza gözüm gibi bakıyorum"

A -
A +

Yavuz sekreterinin haberi ile biraz şaşkın bir şekilde telefona uzandı. Sekreter babasının aradığını söylemişti. Ahizeyi kaldırdı: - Alo, efendim baba? Şevket Beyin sesi yorgundu: - Yavuz, oğlum, rahatsız ettim ama kardeşinin durumu hakkında görüşmek istemiştim. Yavuz meseleyi anlamıştı. Yüzünü buruşturdu: - Baba, biliyorum konuyu, ben evin satılması için onayımı verdim, başka bir şey yapamam. Nesini konuşacağız, adam hesabını kitabını bilmiyorsa bunun ceremesini biz çekecek değiliz herhalde. Şevket bey daha konuşmadan cevabını almıştı. Yutkundu telefonun öteki ucunda: - Haklısın oğlum, ben yine de onayın olup olmadığını ağzından duyayım dedim. Yavuz kinayeli bir ses tonuyla cevapladı: - Tabii bizim hakkımız olan şeyden feragat ediyoruz, bunun paylaşımını senin yapman gerekirdi ama yapacak bir şey yok... Ne diyebiliriz ki... Allah'tan benim karım açgözlü bir insan değil de sesini çıkartmıyor. Siz ne kadar benim karımdan hoşlanmasanız da onun asil tarafı vardır... Şevket Bey konunun nereden nereye geldiğine şaşarak cevap verdi: - Haklısın oğlum, biz bazı şeyleri göremeyecek, gördüklerimizi de yanlış değerlendirecek kadar cahil ve yaşlı insanlarız. Bu da bizim kusurumuz. Başka bir sorum yok, ben onayını öğreneyim demiştim. Allah yardımcın olsun oğlum, hoşça kal... Telefonu kapatmıştı. Yavuz dudaklarını bükerek ahizeyi yerine koydu. Bir türlü babasının ne yapmak istediğini anlayamıyordu. Her fırsatta kendisine laf çarpması, karısına karşı duydukları husumet, bütün bunlar onlardan uzaklaşmasına sebep oluyordu kendince. Arkasına yaslandı. O sırada kayınpederinin geldiğini haber verdi sekreteri. Hemen ayağa fırladı, ceketinin önünü ilikledi ve kapıya koştu. Necati Bey altmış beş yaşlarında, kelli felli bir adamdı. Bembeyaz olmuş saçları, derin mavi gözleri ile sert hatları vardı. İş dünyasının çok saygın insanlarından biriydi. - Merhaba damat, nasılsın bakalım? diyerek girdi içeriye. Yavuz süt dökmüş kedi gibiydi: - Sağ olun babacığım, siz nasılsınız? Necati Bey misafir sehpasının üzerindeki pahalı Havana purolarından birini alarak ucunu kopardı ve altın kakmalı çakmakla yaktı: Dumanları savurduktan sonra döndü: - İyidir, iyidir, benim güzel kızım nasıl? Üzmüyorsun değil mi onu? Yavuz mahcup gülümsedi: - Üzer miyim baba? Ona gözüm gibi bakıyorum... - Ya torunum, Mert ne yapıyor? - Ellerinizden öper babacığım, sizi özledik. Müsait olduğunuz bir akşam sizi ve annemi yemeğe çıkarmak isteriz. Uygun olduğunuz zamanı haber verirseniz size araba gönderirim... Necati Bey başını salladı, Yavuz bir hata yapmamak için hazır ol vaziyetinde bekliyordu ayakta... > DEVAMI YARIN

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.