Konuşmalar devam ederken Fulya'nın sesi duyuldu: - Haydi Handan Abla, şimdi bunlardan sepet yapalım. Koşarak çalılıkların arasından çıkıp babasının yanına geldi. - Bak baba, nasıl çiçekler topladık. Şimdi sepet yapacağız bunlardan. Harika değil mi? Gerçekten de üçünün de kolları rengarenk çiçeklerle doluydu. Faruk gülümsedi: - Çiçeklerin kucağı çiçeklerle dolmuş... Selma ile Turgay birbirlerine baktılar ve göz kırptılar. Handan mahcup bir tavırla ellerindeki demetleri masanın üzerine bıraktı: - Çocuklar arzu ettiler işte. Selma'ya döndü: - Nasıl, iyi uyudun mu bari? Başını iki yana salladı Selma: - Hem de nasıl, kuş tüyü yatakta yatsam bu kadar rahat uyurdum. Temiz hava çarptı beni, ben alışmışım karbonmonoksit içinde yaşamaya, temiz havayı görünce mayıştım. Faruk Handan'a baktı: - Çok güzel çiçeklermiş gerçekten. Genç kadın gülümsedi: - Az ileride bir tepe var, onun ardında öyle çok çiçek var ki. Rengarenk bir tarla sanki... Selma bu sırada çayı demlemişti. Hep birlikte Handan'ın yaptığı elmalı kekle birlikte çaylarını içtiler. Daha sonra Handan kızlarla birlikte çiçek sepetleri yaptı. Hava kararmaya yüz tutmuştu ki Turgay hareketlendi: - Haydi bakalım gençler! Artık yavaş yavaş gitme zamanı... Malum yarın iş var. Gidelim, bir sıcak banyo yapalım, pijamalarımızı giyip günün yorgunluğunu çıkartalım. Toparlanmaya başladılar. Faruk fark ettirmeden sürekli Handan'ın hareketlerini inceliyordu. Piknik sahasında vedalaştılar. Handan yine Turgayların arabasıyla dönecekti. Kızlar sevgiyle sarıldılar Handan'a: - Handan Teyze, ne olur bize de gel! - Tabii canım, tabii gelirim inşallah. Faruk genç kadının yanına yaklaştı: - Kızlar sizi çok sevdi. Onlarla ilgilendiniz, çok teşekkür ederim size. Handan mahcup bir tavırla teşekkür etti. Faruk'la vedalaşıp arabaya bindi. Selma yol boyunca Handan'a bir şeyler çıtlatabilmek için zemin aradı. Ama genç kadın sanki hiç umursamazmış gibi davranarak Selma'nın söyledikleriyle fazla ilgilenmedi... DEVAMI YARIN