Korkuyla baktı kadının yüzüne -18-

A -
A +

Halil, bir şeyler söylemek ihtiyacı hissetmişti misafir bulunduğu evin hanımına: - Sana da zahmetler verdik yenge... - Yok canım, ne zahmeti... Misafir berekettir Halil kardeş... Safiye de fırlamıştı ayağa yardım için. Ev sahibinin peşinden mutfağa girdi. Gülizar ona döndü: - İstanbul zor şehirdir kardeş, burada en çok dikkat etmen gereken şey kocan olmalı. Ona sahip çıkacak insan sen olacaksın. Burada evi çekip çeviren kadındır. Hesabını bileceksin. Adamı kandıracak öyle çok şey dolu ki burada, erkek milletinin aklını çeliyor her şey. Bütün gün dışarıdalar. O yüzden dikkatli ol. Pek gençsin, acemisin belli ama sahip çık evine, ailene. Ben neler çektim bilsen. Ama çok şükür şimdi her şey yoluna girdi. Bak küçük çocuğun var, Allahü teala muhafaza etsin... Korkuyla baktı kadının yüzüne Safiye. Usulca mırıldandı: - Halil iyi adamdır, ama dediklerini de unutmam abla! *** Safiye elindeki bezi iyice yıkadıktan sonra tekrar camı silmeye devam etti. İki odası, bir karanlık mutfağı bir de hem banyo hem de tuvalet olarak kullanacağı yeri olan evine yerleşmeye çalışıyordu. O gün kahvaltıdan sonra Cahit onları evlerine getirmişti. Rutubet kokuyordu ortalık. Kireç badanalı, yer yer rutubetten kararmış, basık tavanlı bir yerdi. İki üç parça eşyasını yerleştirmiş, eski eşya satan bir dükkandan iki kanepe ile bir dolap almışlar, yine aynı eskiciden ocak ve diğer gerekli eşyaları da temin etmişlerdi. Yeni bir hayata başlamak heyecanlandırıyordu genç kadını. Halil ise geldiklerinden beri geçimlerini sağlayacak bir iş bulabilmek için hemen her gün sabahtan evden çıkıyordu. Safiye camı temizledikten sonra ocağa koştu. Akşam için pişirdiği yemeği kontrol etti. Hakan ise uyuyordu. İşlerini neredeyse bitirmişti. Birkaç ufak tefek şey kalmıştı. Derin bir soluk alıp biraz dinlenmek amacıyla oturdu divana. Kimseyi tanımadığı bu kocaman şehirde yalnızlığı buram buram yaşamaya başlamıştı. Kapı çalındığı zaman neredeyse içi geçmek üzereydi oturup kaldığı divanın üzerinde. Korkuyla fırladı. Kapıya koştu. Gelen Gülizar'dı. - Uğrayamadım kızım, ne yaptın, ne ettin, bir bakayım dedim. Yerleşebildin mi? - Hoş geldin abla, yerleştim sayılır. Ne olacak ki yerleşmek, iki parça bir şey. Çok şükür... Gülizar bir göz gezdirdi çevresine. İçeri girip oturdu divana: - Zamanla her şey olur, yeter ki sağlam dur. Kolay değil burada yaşamak. Ürkek bir şekilde baktı kadının yüzüne Safiye. O da bir kenara ilişti. - Halil kardeş ne yaptı? Bulabildi mi bir şeyler? - Ne yapsın abla, gidip geliyor, bakıyor... Daha bir şey yok. Herhalde Cahit ağabeyin dediği gibi bir şeyler satacak. Hiç anlamam ki bu işlerden ben, zaten Halil de karıştırmaz beni işlerine. Gülizar bilmiş bir tavırla kaşlarını kaldırdı. Küçük yüzünde cin gibi parlayan kahverengi gözleri vardı: - Olmaz öyle karıştırmaz falan, karışacaksın. Sen de bu evin sahibisin, bu ailenin anasısın. Biliyor musun, ben hiç pabuç bırakmam bizim Cahit'e. Öyle tek başına kararlar veremez. Eh, sesi de çıkmaz benim bu tavrıma. Ben de üç-beş kuruş getiriyorum eve. Her şey ortak... > DEVAMI YARIN

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.