Korkuyla kaldırdı başını Safiyecik!

A -
A +

Başını salladı genç kadın: - Sen ne dersen öyle yaparım. Halil sıkıntılı bir şekilde, kendi kendine konuşur gibi söylendi: - İstanbul, İstanbul dedik, burası da böyle çıktı. İçimden bir ses, al başını buralardan da git diyor. Korkuyla kaldırdı başını Safiye. Halil yutkundu: - Bir sürü insan Almanya'ya gidiyor çalışmaya, nasıl ederler, nasıl giderler bilmem. Bir becerebilsem çıkıp gitmeyi, bir dakika durmayacağım. Yabancı ellerde paraya para demiyorlar.. Safiye cılız bir sesle fısıldadı: - Ya biz ne olacağız Halil? Biz burada mı kalacağız sen gidince?!. *** Gülizar, Safiye'nin bardağına çay doldururken bilmiş tavırlarla söylendi: - Ne diyeyim ben bilmem ki... Bu adamları anlamak mümkün değil. Hayır, madem izin vereceksin ne diye vurursun? İnan ki Cahit bana fiske dokunduramaz, dünyayı başına yıkarım onun. Tövbe tövbe... Neyse, aldırmayacaksın artık. Sen, iç çayını, gidelim hemen, benim haftada üç gün gittiğim bir doktor hanım var. Haftanın bir günü evini, iki gününde de muayenehanesini temizliyorum. Senden iyi olmasın pek cana yakın, iyiliksever bir hanım. İki çocuğu var ama ikisi de yaban diyarda okuyor. Amerika'da mı ne... Kocası da doktor. Hem de doktorların hocası. Ona gideriz. O bize yardımcı olur, çok arkadaşı var, mutlaka birinden birinin yanında bulur bir iş. İç çayını, hemen çıkalım. Safiye tedirgin bir şekilde baktı kadının yüzüne: - İyi de Gülizar abla, biz böyle kendi başımıza gidip konuşursak Halil kızar. O konuşacakmış, görüşecekmiş. Gülizar alaycı bir kahkaha attı: - O ne karışırmış? O mu iş yapacak sen mi? Merak etme, kahvededir o, uğrar söylerim ben ona. Safiye irkilerek haykırdı: - Tövbe, kahveye gidemem ben, inan ki orada canımı çıkartır benim. - Sen bana bırak bu işi, haydi iç çayını, vakit geçirmeyelim. Firüzan hanım evden çıkmadan yetişelim. Bir kaç dakika sonra iki kadın yola çıkmışlardı bile. Safiye Hakan'ı yanına almıştı. Yanında Halil olmadan ilk defa sokağa çıkıyordu. Adımlarını Gülizar'a uydurmaya çalışıyor, her adımında acemiliği, yabancılığı, korkusu belli oluyordu. Pazar yerindeki kahvenin önüne geldikleri zaman Gülizar genç kadına döndü: - Sen hele bekle burada, ben Halil'e bakayım. Onun cevap bile vermesini beklemeden daldı kahveden içeriye. İçerisi sigara dumanına boğulmuştu. Masalar doluydu. Her masadan ayrı sesler yükseliyor, bir uğultudur gidiyordu. Doğruca çay ocağına yürüdü. - Hey Ekrem efendi... - Ooo, Gülizar bacı, hayırdır, Cahit ağabey yok burada. - Cahit'e bakmadım Ekrem efendi, bizim bi tanıdık vardı, Halil, yeni geldi İstanbul'a... Ekrem eliyle dip masayı işaret etti: - Şurada oturuyor, kağıt oynayanları seyrediyor. Gülizar o tarafa yöneldi. Kahvehanedekiler garip bir tavırla süzüyordu kendisini. Hiç alışmadıkları bir şeydi burada bir kadının dolaşması. Halil de şaşkınlıkla bakmış kalmıştı kendisine: - Halil, az dışarı gel de konuşalım. DEVAMI YARIN

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.