Necla Hanım ve Zübeyde adımlarından tedirginlikleri belli olarak, etraflarına çekingen gözlerle bakarak ilerlediler. Köy meydanına geldikleri zaman kahvedeki bütün herkes görmüştü kendilerini. Hiç aldırmadan meydanda bekleyen minibüse bindiler. Buraya kadar bir aksilik çıkmamıştı. Minibüs şoförü Turgut kapıya yaslanarak gülümsedi: - Zübeyde teyze, Adana'ya mı? Başını salladı kadın. Turgut üsteledi: - Hayırdır? Aliye ile mi ilgili? Necla hanım atıldı: - Evet, polise haber vereceğiz. Turgut yılışık bir şekilde güldü: - Yahu, bacak kadar kız nereye gider? Çok üzüldüm doğrusu... Bir haber yok herhalde? Zübeyde dudaklarını ısırdı. Başını iki yana salladı. Necla Hanım lafı değiştirmek istedi: - Ne zaman kalkacaksın Turgut? - Şimdi gidiyoruz öğretmen hanım. Hemen hareket ediyoruz. Genç adam kabadayı yürüyüşüyle şoför mahalline geçti. Birkaç kişi daha vardı minibüste. Zübeyde kimseye bakmıyordu. Gözleri uzaklara dalmıştı. Minibüs homurdanarak kalktı. Kıvrılan yol boyunca etrafı toza boğarak ilerledi. Bir süre sonra ana caddeye çıkınca hızlandı. Necla Hanım yan gözle baktı yanında oturan köylü kadına. Yüzündeki çizgiler bir günde derinleşmişti. Gözünün altındaki morluk iyice büyümüştü. Hatları keskin ve belirgindi. Necla Hanım Aliye'nin tıpkı annesine benzediğini düşündü. Bir saatlik yolculuktan sonra Adana'ya girdiler. Meydanda indiler. Zübeyde'nin bugüne kadar şehre indiği sayılıydı. Köyünden dışarı çıkmıyordu hiç. Büyük şehrin gürültüsü ve kalabalığı onu da ürkütmüştü. Telaşlı adımlarla ilerliyordu Necla hanımın peşinden. Nihayet bir noter gördüler ve içeri girdiler. Gereken izni sağlayan evrakı hazırlattılar. Ücretleri Necla Hanım ödemişti. Zübeyde'nin cebinde beş kuruş para yoktu. Noterde işleri bitince postahaneye gittiler. Acele posta ile yolladılar evrakı Ankara'ya. Her şey tamamlanmıştı artık Necla gülümsedi kadına: - Bu iş de bitti Zübeyde. Gel sana bir yemek yedireyim şurada. Karnımızı doyuralım. - İstemez öğretmen hanım, bir an önce dönelim derim köye... Necla hanım başını iki yana salladı: - İstesek de dönemeyiz Zübeyde. Minibüsün kalkış saatine daha çok var. Başka neyle gideceğiz ki! Çaresiz kabul etti kadın. Bir kebapçıya girip karınlarını doyurdular. Üstüne de kahvelerini içtiler. - Allah senden razı olsun Necla Hanım. Allah tuttuğunu altın etsin, diye mırıldandı Zübeyde. - Aaa, sağ ol ama bu benim içimden gelerek yaptığım bir şey. Ben de çok severim Aliye'yi bilirsin. Çok akıllı çocuktur o. Göreceksin ileride mükemmel bir insan olacak. - İnşallah öğretmen hanım, inşallah! Minibüse geldikleri zaman öğlen çoktan geçmişti. Neredeyse ikindi okunacaktı. Zübeyde Davut'a nasıl hesap vereceğini düşünmeye başlamıştı. Yine de içi rahattı ve her şeyi göğüsleyebilecek durumdaydı. DEVAMI YARIN