Safiye memnundu hayatından. Rahattı ve işverenini sevmişti. Onun anlayışlı ve müşfik hareketleri Hülya hanıma güvenini sağlamış, iş yaparken sakin bir şekilde ona hayatını anlatmıştı. Dikkatle dinlemişti Hülya hanım onu. Zaman zaman onunla birlikte üzülmüş, zaman zaman nasihat etmiş, arkadaşça bir yakınlık doğmuştu aralarında. Safiye ütüye geçmişti. Dikkatle çamaşırları ütülüyor, katlayıp koyuyordu. Hülya hanım yanına yaklaştı: - Sana bir anahtar vereceğim Safiye. Bazen evde olmayabilirim. Sabah erkenden Ayhan'la çıktığım günler oluyor. Sen istediğin gibi girer işini yaparsın kızım. - Sağol abla, Allah razı olsun senden. Hülya hanım ona sevgiyle baktı: - O kadar gençsin ki, insan sana kıyamıyor. Her işi bugün bitireceksin diye bir şey yok, yarın yaparsın kalanını da. Fazla geç kalma. Kocan ters bir adam sana karşı. Bir hadise çıkarmasın. - Yok abla, çıkarmaz. Çıkarmak isterse eğer zaten bulur o bahanesini. - Hay Allah! Neden böyle davranır bu adamlar eşlerine bilmem ki... - Bizim oralarda genelde böyle davranırlar kadına... Ah ablacığım, babam yaşasaydı böyle mi olurdu... Orta mektebe yollayacaktı beni. Çok istemiştim okuyup öğretmen olmayı. Ama olmadı. Ağam babama hiç benzememiş. Çok hırpaladı beni. Sanki üvey kardeşmişim gibi. Zaten o bitti Halil başladı. Hiçbir şey anlamadım evlilikten. Zaten küçücüktüm. Aklım sokakta arkadaşlarımın oynadığı oyunlardaydı daha. - Vah vah vah... - Böylece çabucak büyüdüm işte. Zorla ama çabucak... Durdu. Kendinden emin bir tavırla devam etti: - Hamile olduğumu öğrenince çok dua ettim kızım olmasın diye. Onun da kaderi benim gibi olurdu. Yüce Allah'ım da erkek evlat verdi bana. Allah onun bahtını açık etsin. Ben oğluma hep tembih edeceğim, karısına, kızına adam gibi davransın diye. Gözleri dolu dolu olmuştu Hülya hanımın. Acıyarak baktı zavallı Safiye'ye. İçini çekti: - Haklısın Safiye, analara çok iş düşüyor. Onlar eğitecekler evlatlarını. İnşallah dediğin gibi olur kızım... *** Safiye hızlı adımlarla sabah kocasının üstüne basa basa öğrettiği minibüs durağına geldi. Kucağında oğlu, bir elinde Hülya hanımın verdiği bir iki kap yemek ve meyvenin olduğu torbası ile zor yürüyordu. Oldukça yorulmuştu. Zayıf bedeni ağır bir işte bütün gün uğraşmaya çeşitli sızılarla cevap veriyordu. Ama içi rahattı. Hiç olmazsa evlerinin kirasını, çocuğunun mama parasını garantiye almıştı. Oturdukları semte geldiği zaman hava kararmak üzereydi. Artık İstanbul'un zor hayat şartlarına alışmak zorunda ve bu kazan içindeki yerini bulmak mecburiyetindeydi. Zamanla öğrenecekti her şeyi. İlk günün verdiği ürküntüyü kolayca atabilmişti üzerinden... > DEVAMI YARIN