Sedyenin ardından koşar adımlarla ilerledi Akif. Caddenin karşısındaki tıp merkezine sokulan Sevim hemen tomografiye alınmıştı. Kapıda bekleyen Akif'in yanına yaklaşan Tahsin elini onun omzuna koydu: - Sakin ol arkadaşım. Keşke dinlemeseydin Sevim Yenge'yi. Bu tomografiyi daha önce çektirebilseydik belki daha erken müdahale eder, bunlara sebebiyet vermezdik. Ama şimdi de geç değil. Görelim bakalım. Bu semptomlara sebep olan neymiş. Her şeyin çaresi var. Sen doktorsun, biliyorsun tıbbın ne kadar ilerlediğini. Olmazsa hemen ambulânsla Ege Üniversitesine götürürüz. Başhekim gerekli görüşmeleri yapıyor zaten. Olmazsa oradan bir hoca getirtecek buraya. Hiç meraklanma... Beklemek ağır geliyordu Akif'e. Yeni doğmuş bebeğiyle hiç ilgilenmiyordu. Sormuyordu bile onu. Aklı karısındaydı. Tomografiden çıkartılan Sevim yine sedye üzerinde hemen hastaneye nakledildi. Çok az görebilmişti Akif karısını. Bilinci kapalı bir şekilde yatıyordu sedyede. Sararmıştı. Oksijene ve seruma bağlıydı. Sonuçları alan Tahsin'in yanına gitti yıldırım hızıyla: - Ne var? Neymiş? Tahsin gergin bir yüzle baktı Akif'e. Dudaklarını ıslattı diliyle: - Gel, hastaneye gidelim. Orada konuşuruz... Yarım saat sonra her şey ortaya çıkmıştı. Sevim'in beyninde var olan ur genç kadının bu hale gelmesine sebep olmuştu. Hemen ameliyata alınması gerekiyordu. İzmir'e nakledilmesi bu şartlarda mümkün değildi. Oluşabilecek sarsıntılar etkileyecekti genç kadını. Başhekim İzmir'i arayarak acil doktor istedi. Nöroşirurji profesörlerinden iki kişi yola çıkmıştı bile. Ameliyathane hazırlanıyordu... Bu arada gereken bütün müdahaleler yapılmaktaydı Sevim'e. Akif yıkık bir şekilde Başhekimin odasındaydı. Bundan sonraki süreci beklemekten başka yapacak bir şey yoktu. Olanı biteni öğrenince garip bir durgunluğa gömülmüştü. Hiç konuşmuyor, başhekimin kendisi için söylediği ıhlamuru içiyordu. O sırada telefon çaldı. Başhekim hemen uzandı ahizeye: - Anlıyorum, peki, tamam, tamam. Kapattı telefonu. Akif'in yüzüne baktı. Genç doktorun yüz hatları gerildi. Dudakları titredi: - O... Öldü mü hocam? Başhekim başını eğdi. Dudaklarını ısırdı: - Maalesef Akif, kurtaramadık. Başın sağ olsun oğlum! Akif yutkundu. Garip bir tebessüm belirdi dudaklarında. Başı önüne düştü ve sessizce hıçkırmaya başladı. Giderek büyüdü hıçkırıkları. Katıla katıla ağlıyordu artık. Başhekim ne yapacağını şaşırmış bir şekilde tesellisiz bu durum karşısında sessizdi artık. > DEVAMI YARIN