Mahkeme günü gelip çatmıştı!..

A -
A +

Enver beyin ofisine çıktığı zaman sekreteri karşıladı onu. Terbiyeli bir şekilde kendini tanıttı. - Enver beyle görüşmek istiyorum, lütfen haber verir misiniz? Sekrete kız yandaki kapıdan girip kaybolduğu zaman yüreği heyecanla çarparak beklemeye başlamıştı. Enver bey siyah deri koltuğunda oturmuş, kaşları çatık bir şekilde Orhan'ın yüzüne baktı: - Ne istiyorsun? - Konuşmak istiyorum efendim, biliyorum, bana kızgınsınız ama şunu bilin, Selda ile ben hayatımızın en mutlu günlerini yaşadık. Kızınız çok mutluydu. Dün mahkeme celbini aldım. Oğlumu istiyormuşsunuz, haklısınız, ben onu sağlıklı büyütebilecek şartlara henüz sahip değilim ama onun babasıyım. Benim evladım. Sizin de torununuz. Hiç olmazsa kızınızın hatırasına saygı gösterelim. Kader bu... Ne yapalım olaylar böyle gelişti. Şimdi sizden rica ediyorum, bu çocuğu birlikte büyütelim. Unutalım herşeyi, ben size saygı duyuyorum. Çok sevdiğim eşimin ailesisiniz. Enver bey alaycı bir gülümsemeyle dinliyordu onu. Öne doğru eğildi: - Kızım öldü benim. Neyi unutmamı istiyorsun? Orhan durakladı. O anda anlamıştı buraya gelmekle ne büyük hata yaptığını. Ama dönüşü yoktu artık. Sakin olmaya çalıştı: - Biliyorum, sizin kızınız, benim de karımdı Selda. Acımız büyük. Ama mukadderat. Şimdi bir çocuk var. - Evet var, benim torunum, kızımın evladı. Ve o çocuğu ben büyüteceğim. Orhan başını kaldırdı: - Son sözünüz bu mu efendim? - Evet, son sözüm bu... Torunumu istiyorum!.. *** Orhan hiçbir şey söylemedi. Eğer konuştuğu avukatın dediği gibi bir karar alınırsa o zaman kanunlar sayesinde bu adamın taşıdığı emellerin önüne geçebileceğini düşündü. Usulca fısıldadı: - Peki efendim, hoşçakalın. Dışarıda hafif bir yağmur vardı. Onun arkasından Enver bey yüzünü buruşturarak söylenmişti kendi kendine. Orhan'ın art niyetlerle geldiğini düşünüyordu: "Tabii, burada para var, kendin de biliyorsun hiçbir şey yapamayacağını. Ben sana dünyayı dar edeceğimi söylemiştim. Göreceksin sen..." *** Mahkeme gününe kadar tedirgin, endişe içinde geçirdi günlerini Orhan. Sabahları oğlunu Mürşide hanıma götürüyor, sonra da hem takside, hem de atölyede deli gibi çalışıyordu. Artık okulu bırakmıştı. Neredeyse bir aydır kapısından bile girmemişti... Mahkeme günü geldiği zaman sabah erkenden kalktı. Güzelce tıraş oldu, giyindi. Oğlunun karnını doyurup götürdu yetimhaneye. Sonra da adliyeye geldi. Enver bey ve avukatı kendisinden çok önce gelmişlerdi. Bir kenara çekilip beklemeye başladı. Mübaşirin tok sesi koridorda çınladığı zaman içinden dua etti: "Allahım, bana yardım et! Hakkımızda hayırlısını ver, ya Rabbi!.." Hakim, avukat Tahsin beyi dikkatle dinledi. Bir yanda da yan gözle Orhan'ı süzüyordu. Avukat konuşmasını bitirince ona döndü: - Evet delikanlı, bu iddialara ne diyorsun?

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.