Minik Emre Can hızla büyüyordu

A -
A +

Enver beyin yüzünde mutlu bir ifade belirdi: - Daha çok perişan olacak. Beni kızımdan ayırdı, ben de onu oğlundan ayırdım sonunda. Her şey karşılıklı bu dünyada. Aman Tahsin, sakın ağzından bir şey kaçırma. Avukat munis bir sesle cevap verdi: - Siz hiç endişelenmeyin beyefendi. Ağzım kilitli dedim size. Ben hiçbir şey bilmiyorum dedim. İnandı. Zaten başka çaresi yok. Ama bir an için korkmadım değil, öyle bir gelişi vardı ki.... - Tamam Tahsin, sen bana bir şey olursa haber ver. - Başüstüne efendim. Hiç merak etmeyin. Telefonu kapattıktan sonra merakla kendisine bakan karısına döndü: - Seninki avukata gitmiş. Bizi arıyormuş. Olcay hanım sinsice güldü: - Arasın, neymiş evlat hasreti öğrensin bakalım. Enver bey memnun bir şekilde cevap verdi karısına: - Tabii, eden bulur bu dünyada. Evlada hasret kalmak neymiş görecek o. *** Emre Can serpilmişti. Artık gülücüklere başlamış, son derece sevimli bir şekilde büyüyordu. Hizmetçileri Saliha'yı da getirmişlerdi yanlarında. Çocuğun bakımı için Fransız bir dadı tutmuşlar, onun gözetiminde yetiştiriyorlardı. Olcay hanım biraz endişeli bir sesle sordu kocasına: - Aman Enver, bulamaz değil mi bizi bu adam? Yaşlı adam bir kahkaha attı: - Yer yarılsa yine bulamaz. Kimse bilmiyor. Unut artık Türkiye'yi. Uzun bir zaman buradayız. Belki çok ileride yine döneriz. İnsanın vatanı, tabii ki ben o topraklarda ölmek isterim, canım kızımın yanında yatmak isterim. Ama daha yapacak çok işimiz var Olcay... Kadın kocasını tasdik ederek başını salladı. - Ben burada yaşarım Enver, yeter ki torunum yanımda olsun... - Biliyorum karıcığım, ben de aynı şekilde düşünüyorum. İkisi de dudaklarında olanlardan memnun bir gülümseme ile torunlarına baktılar. Emre Can uyuyordu... *** Orhan artık hiç konuşmuyordu. Son derece sessiz, düşünceli bir insan olmuştu. Okulu bırakmış, artık önemli olmadığını düşünmüştü. Feyyaz bey çok üzülmüştü onun okuldan ayrılmasına. Hatta kendisine: - Hiç çalışma burada istersen, ben yine sana verdiğim parayı veririm oğlum, ama bitir şu okulu. Demişti. Orhan ise ümitsizce başını iki yana sallamış: - Hayır patron, teşekkür ederim, ama bir an önce benim para biriktirip oğlumu bulmaktan başka bir amacım yok artık. Sağolun gösterdiğinız iyi niyet için... diye cevap vermişti. Artık sabahın altısından itibaren tamirhanede çalışmaya başlıyor, gece geç vakitlere kadar dinlenmiyordu. Bir robot gibiydi. Onun bu hali diğer çalışanları üzüyor, atölyede bir hüzün dolanıyordu adeta. Neredeyse üç ay geçmişti. Orhan Pazar günleri hiç aksatmadan Enver beylerin villasının önüne gidiyor, bir köşede saatlerce bekliyordu. Belki birisini görürüm umuduyla bıkmadan usanmadan duruyordu... DEVAMI YARIN

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.