Murat, içinde bir sıcaklık hissetti

A -
A +

Bir saat sonra Selçuk sapağından dönen araba yaylanarak Kuşadası'na doğru hızla ilerliyordu. Bekir Bey gülümseyerek: - Az yolumuz kaldı. On, on beş dakikaya kadar oradayız. Nasıl beğendiniz mi bizim buraları? Murat başını salladı. Hafif bir tebessüm vardı dudaklarında: - Çok beğendim... Ne kadar güzel, ne kadar iç açıcı yerler... - Güzeldir bizim buralar Murat Bey, ben başka yerde yaşayamam. Şurada durup biraz dinlenelim ister misiniz? Murat omuzlarını kaldırdı: - Ben yorgun değilim. Bir an önce Feyyaz Beyle görüşmek istiyorum. Bekir ellerini direksiyona vurdu hafifçe: - O zaman diyecek bir şey yok, basalım gidelim. Otelde dinlenirsiniz. Gerçekten on dakika sonra son derece güzel bir çevre düzenlemesi olan beş katlı geniş bir binanın bulunduğu taşlı yola girdiler. Bina mavi beyaz boyanmıştı. Etrafındaki palmiyeler arasında bir katta bulunan yaklaşık on beş penceresiyle oldukça lüks bir yapıydı. Kapının önündeki sütunlu girişte bekleyen kırmızı ceketli, siyah pantolonlu adam hemen arabaya doğru koşarak kapıyı açtı: - Hoş geldiniz efendim. Kapının sağ tarafındaki pirinç tabelayı okudu bir çırpıda Murat: "Şafak Hotel". Altında beş yıldız işareti vardı. Döner kapıdan içeri girince sanki saraya girmiş gibi hissetti kendisini. Yerler kırmızı kadife halıyla kaplıydı. İnsanı rahatlatan bir sessizlik hakimdi içeride. Resepsiyonun solunda bulunan lobi kalabalıktı. Murat biraz dikkatle bakınca hemen hemen tamamının turist olduğunu hemen anlamıştı. Yanına yaklaşan bir görevli kibarca çantasını aldı elinden: - Feyyaz Bey sizi odasında bekliyor efendim, beni takip edin lütfen. Genç kominin arkasından yürüdü yerdeki halıya basmaya çekinerek. Her yer pırıl pırıldı. Asansöre bindiler. Beşinci kata çıktılar. Koridorlar da halı kaplıydı. Uzun koridoru bir baştan bir başa geçtiler. Nihayet tam karşıda diğer odalardan ayrı bir bölümde bulunan ceviz kapıyı tıklattı komi çocuk. Sonra hafifçe tokmağı çevirdi. İçeriden tok bir ses duyuldu: - Geldi mi? - Evet efendim, misafiriniz geldiler. Murat bir anda karşısında kısa boylu, elli beş, altmış yaşlarında kırmızı yanaklı, biraz toplu, saçları hafif dökülmüş, parlak yüzlü bir adam gördü: - Murat ha? Murat sensin ha? Dur bakayım sana! Genç adamı yukarıdan aşağıya süzdü, ellerini onun omuzlarına koydu: - Ne kadar benziyorsun babana Ya Rabbim, bu kadar olur... Sonra sarıldı ona içtenlikle. Murat içinde bir sıcaklık hissetti ve bu yakınlığa karşılık verdi. Geri çekildiği zaman adamın gözlerinin dolu dolu olduğunu gördü. Feyyaz Bey ağlıyordu: - Çok aradım seni oğul... Sen benim emanetimsin, Edip Ağamın emanetisin... > DEVAMI YARIN

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.