Gülbahar, kendisiyle ilgili hiçbir şeye aldırmıyordu zaten... Hele bu saatten sonra hiç de önemli değildi. O hayatının son safhasında hasretini biraz da olsa küllendirebilmiş, meraklarını giderebilmişti ya... Gördükleri de kendisini mutlu etmişti. Yeterdi bu ona. Sahanlığa doğru gidip bir bardak su içti. Dışarıdaki kar iyice çoğalmıştı. Yarın ne yapıp edip hayvanları kontrol etmeliydi. Ne de olsa onlar da candı ve her şeyden önemlisi Gülbahar'ın tek maddi varlığıydı... *** Murat yoğun kar yağışına aldırmadan emir erine seslendi: - Cafer, hazırla cipi oğlum, Kurudere'ye gidiyoruz. Emrindeki diğer askerlere döndü: - İki kişi karakolda kalsın. Diğerleri benimle gelecek. Kamyoneti de hazırlayın. Yanınıza malzeme alın. Köy yolları kapanmış olabilir. Çok geçmeden ekip hareket etmişti. Kurudere yolu gerçekten kapalıydı. Binbir güçlükle ilerleyen ekip uzun süren bir çalışmadan sonra köye girebildi. Askerler yorulmuştu. Kahve ocağının yanında durdular. Murat hemen cipten atladı: - Usta, çocukların içini ısıtıver haydi. Muhtar yok mu? - Var komutan, buralardadır. Ya da hava soğuk diye çıkmamıştır evinden. - Okul açık mı peki? - Açık ama civar köylerden çocuklar gelemediler. Bizim köyün çocukları var sadece... Sabah öğretmen Hanımı gördüm, koşa koşa gidiyordu. Murat heyecanlanmıştı. Onbaşıya döndü: - Rasim, çocuklarla siz birer çay için. Cafer sen de beni okula götür, sonra gel sen de çayını iç. Sonra gelip alırsın beni. - Başüstüne komutanım! Okulun önünde duran cipten çevik bir hareketle atladı Murat. Pencereden kendisine bakan Pelin'e el salladı, koşarak kapıya doğru ilerledi. İçeri girdiği zaman sanki peşinde derin bir ayaz getirmişti. Birden soğuyuverdi ortalık. Pelin hemen kapattı kapıyı: - Kış geldi artık. Murat gülümseyerek baktı onun yüzüne, heyecanlı olduğu belliydi: - Bir haftadır gelemedim, özledim. Bir sorayım dedim. Pelin yutkundu. O da heyecanlanmıştı. - Ben de merak etmiştim. Ama muhtardan bir şeyler öğrendim. Devriyeler sıklaştırılmış galiba... Ne kadar doğru bilmiyorum ama... Başını salladı Murat: - Doğru. Talebeler toplam on kişi kadardı. Onlar da kitaplarına dalmışlar, gürül gürül yanan sobanın sıcağında ders çalışıyorlardı. Pelin tahta sandalyeyi uzattı: - Otur sobanın yanında ısın biraz. Murat tebessüm etti. Hoşuna gitmişti bu şefkatli anaç tavır: - Tamam, Ahraz Ana nasıl? Onu da merak ettim. Genç kız gülümsedi. Murat'ı görmek onu rahatlatmıştı, bütün huzursuzluğu yok olmuştu... DEVAMI YARIN