Murat'ın dili tutulmuştu sanki!

A -
A +

Masada oturan görevli son derece kibar bir şekilde karşısındaki sandalyeyi işaret etti: - Buyurun oturun beyefendi... Murat çekingen bir tavırla oturdu. En azından bir tıraş olmadığı için hayıflanıyordu kendi kendine. Görevli dikkatle baktı onun yüzüne: - Sizi dinliyorum, buyurun... Murat nedenini bilemediği bir duyguyla bütün her şeyi en başından anlatmak ihtiyacını hissetti. Bütün hikâyeyi özetleyerek nakletti. Sonunda ekledi: - İşte babamı arıyorum şimdi. Hiç görmediğim babamı. Buradaymış. Edip Arkan... Adam merakla dinlemişti Murat'ı. Anlamlı bir şekilde gülümsedi: - Çok enteresan. O kadar ilginç vakalarla karşılaşıyoruz ki burada. Bakalım kayıtlarımıza. Edip Arkan ismi bana hiç yabancı değil... Ben burada göreve geçen yıl başladım. O nedenle pek çok kişiyi tanımıyorum ama bu isme yabancı değilim. Yerinden kalkıp yan masada duran bir dosyayı aldı. Gözlüklerini takıp karıştırmaya başladı. Sayfaları çevirdikçe yüzünün şekli değişiyordu. O sırada odaya giren tıknaz yapılı, hafif toplu, gür saçlı esmer bir adam masaya yaklaştı. Murat'la ilgilenen görevli onu görünce hemen atıldı: - Hah, Emin Ağabey, bu arkadaş babası için gelmiş. Edip Arkan... İsim bana yabancı değil.. Tıknaz adam dudaklarını ısırdı, Murat'a baktı: - Sen Edip'in oğlu musun? Murat başını salladı: - Evet... - Demek o sensin ha? Edip'in bütün hayatı seni sayıklamakla geçti diyebilirim. Hikâyeyi biliyorum. Adın Murat değil mi? Murat'ım der başka bir şey demezdi... Murat şaşkın bir şekilde baktı adama. Dili tutulmuştu sanki. Kekeledi: - Ne... Nerede babam? Adam Murat'ın omzuna dokundu: - Edip Arkan'ı geçen sene kaybettik arkadaşım, başın sağ olsun. Çok hastalandı. Derdinden hastalandı. Ama sana bir adres verebilirim. Koğuş arkadaşı vardı onun. Feyyaz... Feyyaz onun ölümünden sonra tahliye oldu. Her şeyini paylaşırdı Edip onunla. Hiç ayrılmazlardı. Feyyaz'ın telefonu vardı bende. Hâlâ görüşürüz ara sıra. Kendisi Kuşadası'nda oturuyor. Bence git onu gör, baban hakkında her şeyi öğrenirsin Feyyaz'dan. Murat yıkılmıştı. Omuzları çökmüş, büyük bir hayal kırıklığı içinde sarsılmıştı. Ağlamak istedi birden. Göz pınarlarından iki damla yaş süzüldü yanaklarına doğru. Usulca mırıldandı: - Geç kaldım... Yetişemedim... Omuzlarını kaldırdı tıknaz adam: - Kader işte... Bazen insan böyle çıkmaza giriyor kardeşim. Ama sana şunu söyleyebilirim. Baban çok has bir adamdı. Adam gibi adamdı. Allah rahmet eylesin... Murat, Feyyaz'ın telefonunu alıp teşekkür ederek çıktı. Kolu kanadı kırılmış gibi hissediyordu. > DEVAMI YARIN

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.