Oğuz lobiye indiği zaman bavulları çoktan aşağıda hazırlanmıştı. Murat gülümseyerek yaklaştı üç delikanlıya: - Çocuklar, size çok teşekkür ederim. Bana hakikaten çok keyifli bir hafta yaşattınız. Her zaman burada bir amcanız olduğunu unutmayın. Bu otel sizin sayılır. Oğuz sevgiyle gülümsedi Murat'a. Sonra samimiyetle sarıldı adamın boynuna: - Murat Amca, mutlaka görüşelim, seni arayacağım. Murat başını salladı: - Tabii ki arayacaksın, Murat Amcayı unutmak yok. Şoföre söyledim, sizi terminale kadar götürecek. Oğuz gözlerini kıstı: - İzmir'e geldiğin zaman arayacaksın değil mi? Nerede olursan ol! - Söz veriyorum Oğuz. Mutlaka ulaşacağım sana. Diğerleriyle de vedalaştı Murat. Araba gözden kaybolana kadar el salladı. Sonra uzun bir süre hiç kımıldamadan durdu kapının önünde. Nihayet kendini toplayıp içeriye girdi. Gerçekten hoş vakit geçirmişti çocuklarla. Onların yalın, art niyetsiz esprileri, samimi tavırları içinde yaşamadığı gençliğini yaşamıştı bir hafta boyunca. Yokluklarını hissetmeye başlamıştı ilk dakikalardan itibaren. Odasına girdi. Bekir oturuyordu içeride: - Gittiler mi? - Gittiler Bekir Baba! İyi çocuklardı. Çok güzel yetiştirilmişler. Bekir elini kaldırdı: - Bu zamanda böyle efendi, aklı başında gençlerle karşılaşmak zor. Allah analarına babalarına bağışlasın. Murat'ın yüzü bulutlandı. Hiç cevap vermeden içini çekti sadece. O gün bütün gün odasından dışarı çıkmadı. Bayram tatili yaklaştığı için çeşitli rezervasyonlar geliyordu. Ayrıca hafta sonunda balo salonunda bir düğün vardı. Bütün bu işlerin hazırlıklarıyla uğraşmak zorundaydı. Gece geç vakte kadar çalıştı. Odasına çekildiği zaman Oğuz'u düşündü. Ne kadar samimi, ne kadar sevgi dolu bir çocuktu. Mutlu bir yaşantısı olduğu her halinden belli oluyordu. Kendi evladına gitti aklı. Hiç görmediği, bilmediği, tanımadığı evladına... "Kim bilir nerede ve nasıl?" diye geçirdi içinden. Şükrü Karahan mutlaka ona sunabildiği en mükemmel imkânları sunmuştu ama mutluluk sadece para demek değildi. İşte kendisi! Artık çok zengin bir adamdı. Ama mutlu muydu? Başını iki yana salladı: "Bir sıcaklık, sevgi, huzur... Bunları satın alamıyorum ne yazık ki!.." diye geçirdi içinden. Babasını düşündü Feyyaz beyin ölümünden sonra babasının mezarına gitmişti. Sadece bakmıştı uzun uzun önündeki toprak yığınına. Su dökmüş, otları ayıklamıştı. Gönlünün bir yerlerinde babasına duyduğu kırgınlık hâlâ duruyordu. Onu anlamaya çalışmış, bu konuda epey de yol kat etmişti ama silip atamadığı bir burukluk vardı yüreğinde. Ardından Betül'e kaydı düşünceleri. En büyük darbeyi o sevdiği kadından yemişti. Acıyla buruşturdu yüzünü: "Mutlu musun Betül? Vicdanının bir yerinde yerim var mı acaba?.." Gözleri doldu bir anda. Hâlâ onu seviyor olduğunu düşünerek kızdı kendi kendine. > DEVAMI YARIN