Mutlaka bir şeyler yapması lâzımdı!

A -
A +

Şefika Hanım sabah ezanı okunmadan kalkmıştı. Ayaklarının ucuna basarak banyoya gitti ve abdest aldı. Yine aynı sessizlikle odaya dönüp ezanı beklemeye başladı. Pencerenin kenarına oturmuştu. Aklı kocasında ve Payidar'daydı. Bu kargaşalıkta kızıyla ilgilenilmediğini düşünüyor, onun başına kötü bir şey gelmesinden korkuyordu. Akşam Saffet soğuk bir şekilde "hoş geldiniz" diyerek masaya oturmuş, yatana kadar tek kelime konuşmamıştı. Şefika Hanım kızı Yadigar'ın nasıl zor durumda kaldığını görünce içi acımış, burada, kızının evinde uzun süre barınamayacağını anlamıştı. Şevket Beyi ilk gördüğünde durumu anlatacaktı. Mutlaka bir şeyler yapması, kendilerine kalacak bir yer bulmaları gerekiyordu. Bugün yine kocasına Payidar'ı soracaktı. Kızını arayıp bulmaları, ona sahip çıkmaları şarttı... Bütün bu düşüncelerin içinde harmanlanırken ezan sesi duyuldu. Yavaşça kalktı ve evinden getirdiği seccadesini yaydı. Namazını kıldı. Ardından uzun uzun dua etti. Oğulları, kızları, en çok da kocası için. Şevket Bey yanında olmasa bile onun varlığını bilmek ayrı bir güven veriyordu yaşlı kadına. "Allah ona sağlık versin, başımdan eksik etmesin..." diye dua etti. Yadigar kapısını tıklatana kadar hiç yerinden kalkmadan oturdu öylece. Yadigar'ın başı kapıdan uzandığı zaman güneş yükselmeye başlamıştı çoktan: - Anne, kahvaltıya gelmeyecek misin? Şefika Hanım biraz tedirgin başını iki yana salladı: - Sen kocanla baş başa kahvaltını et yavrum, ben daha aç değilim, ortalıkta kalabalık etmeyeyim. O gittikten sonra ederim ben kahvaltımı. Yadigar dudaklarını ısırdı, annesinin dün akşam Saffet'in söylediği her şeyi duyduğunu anlamıştı. Üstelemedi: - Peki anne, sana çay getireyim buraya o zaman... Yavaşça kapıyı kapattı. Saffet masaya oturmuştu bile. Yalnız gelen karısını görünce alaycı bir ifade ile söylendi: - Ne o? Kraliçe hazretleri kalkmamışlar mı daha? Yadigar kırgın bir şekilde cevap verdi: - Aç değilmiş annem... Sonra bütün cesaretini toplayıp devam etti: - Bir tek yaşlı annem mi fazla geldi Saffet? Ben seninle konuşup babamı da çağırmayı düşünüyordum oysa, ne zararları var ki sana, varlıklarıyla yoklukları bile belli değil. Ben onların kızıyım... Saffet kaşların kaldırdı. İyice gerilen kırmızı yüzü komik bir hal almıştı: - Yok canım! Hanımefendiyi sevsinler, demek babanı da çağıracaksın ha? Enayi Saffet de yedirsin, beslesin. Senin o dalavereci kardeşlerin yesinler, ceremesini Saffet çeksin, yok öyle yağma! Kim ne yaptıysa pisliğini halletsin, benden hiçbir şey beklemesinler. Anneni de ne yap ne et yolla kardeşinin yanına. Ben kendimi böyle aptalca kullandırtmam... Bunu da kafana sok! > DEVAMI YARIN

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.