Aysel telefonu kapattıktan sonra hemen mutfağa koştu. Yazın patlıcan torbalayıp kaldırmıştı buzluğa. Onlardan karnıyarık yapmıştı. Kış gününde böyle yaz yemekleri yapmasına hem Tahsin hem de Nalan bayılıyorlardı. Pilavı da vardı. Hemen bir çorba ekledi mönüye. Enfes bir yeşil salata yaptı. Turşu da çıkardı. Ardından hemen bir tencere sütlaç kaynattı. Küçük kaselere doldurarak dolaba yerleştirdi. Sofraya misafir örtüsünü serdi. Yemek takımını çıkartıp özenle hazırladı. Sonra telaş içinde telefona koştu. Tahsin'in dükkanını aradı. Kocası açtı telefonu: - Alo, Tahsin, erken gel canım bu akşam, hiç oyalanma, misafirimiz var. Adam şaşırmıştı: - Kim geliyor Aysel? - Nalan'ın hocası geliyor yemeğe. Asistanı. Aman gözünü seveyim, hatta gelebilirsen hemen gel. Bir banyo yaparsın önce... Tahsin "tamam, geliyorum" diyerek kapatmıştı telefonu. Aysel dikkat ve beğeniyle hazırladığı masaya baktı. Sonra koşar adımlarla yatak odasına gidip kıyafetini değiştirdi. Heyecanlıydı. İçinde anlam veremediği tuhaf bir kıpırtı vardı. Merak ediyordu bu genç adamı. Nalan bu güne kadar okulla ilgili, olan biten her şeyi anlatırdı. Ama hiç birisinde bu kadar yoğun bir şekilde ilgisini çeken bir şey olmamıştı. Hatta çoğuna gülüp geçerdi bile. Ama tuhaf bir duygu ile bu genç adamla ilgileniyordu. Belki adından ve soyadından ötürü bu merak oluşmuştu. Aynaya baktı, saçlarını düzeltti. Çok geçmeden kapının açıldığını duydu. Koşar adımlarla çıktı koridora: - Tahsin, sen mi geldin? Tahmini doğruydu. Kocasıydı gelen. - Benim Aysel, nereden çıkmış bu davet? - Ben de bilmiyorum Tahsin. Nalan telefon etti bir saat önce. Adam hemen banyoya girip temizlendi. Sonra tertemiz ütülü pantolonunu ve gömleğini giyip oturma odasına geçti, televizyonu açıp izlemeye başladı. Aysel ise telaş içinde koşturup duruyordu. Çok geçmeden kapı çalındı. Karı koca birbirlerine baktılar. Aysel fısıldadı: - Geldiler... Aysel kızının arkasında, elinde bir demet sümbül ile duran uzun boylu, esmer, yeşil gözlü delikanlıya baktığı anda bütün vücudunu kaplayan sıcaklığın etkisiyle sendeledi.. Dudakları titremeye başlamıştı. Kendini toparlamaya çalıştı: - Hoş... hoş geldiniz... Buyurun evladım... Ahmet Nejat kibar bir şekilde çiçekleri uzattı: - Sizi böyle emrivakiyle karşı karşıya bıraktık, Affedin efendim. Ama Nalan o kadar güzel anlattı ki her şeyi, davetini kabul etmekten kendimi alamadım... Tahsin ise her zaman olduğu gibi güler yüzüyle buyur etti misafirlerini. Aysel büyük bir şaşkınlık yaşıyordu. Yıllar önce bir kafeteryada gördüğü genç Faruk Bayraktar karşısındaydı sanki!.. > DEVAMI VAR