Ne diyeceğini bilemiyordu!.. -15-

A -
A +

Ferit bey arkadaşının yüzüne öylece bakıyordu. Onun söylediklerini anlamamış gibi gözlerini dikmiş, gözbebeklerinde şaşkın parıltılar yanıp sönüyordu. Kemal bey onun bir şok içinde olduğunu hemen anlamıştı. Yerinden kalkıp arkadaşının yanına gitti, elini omzuna koydu: - Biliyorum, çok şaşkınsın, inanmak istemiyorsun ama sonuç bu Ferit. Biraz kuvvetli olman lazım. Doktor Ferit Yılmaz tıpkı biricik oğlu Serdar'la aynı renk olan yeşil gözlerini açtı kocaman kocaman: - Ne dedin sen Kemal? Bir daha söyle bana ne dedin? Bağırıyordu bu soruyu sorarken. Sanki bütün bu olanların sorumlusu Kemal beymiş gibi ona bağırıyordu. - Maalesef Ferit, Serdar kan kanseri! - Yalan! Yalan söylüyorsun! Olmaz öyle şey, o daha gencecik. Hem daha okulu bitmedi, aslan gibi, saçmalıyorsun Kemal, sana güvenmekle hata ettim galiba... Yaşlı doktor başını iki yana salladı, üzgün bir sesle: - Keşke öyle olsaydı Ferit, istersen başka yerlerde de baktır ama dediğim gibi büyük bir dikkatle ve iki kişi hem de ikişer sefer yaptık tahlili. Keşke ben yalan söyleseydim dostum. - Ne yani? Şimdi benim oğlum?.. Yok canım, daha neler... Saçmalıyorsun, çok kötü bir şaka bu Kemal. Adam iki elini iki yana doğru açtı: - Maalesef Ferit... Al bak, tahlil sonuçları burada... Sen de gör. Cebinden beyaz bir zarf çıkardı, uzattı. Ferit bey adeta kaparcasına aldı zarfı. Açarken elleri titriyordu. - Aman Allah'ım, aman Allah'ım... Bakışları donuklaşmıştı. Tahlil kağıtları parmaklarının arasından yere düştü. - Oğlum, benim aslan oğlum, benim biricik evladım... Olmaz böyle şey Kemal... Nasıl olur bu... Koltuğuna çöktü. Başını ellerinin arasına aldı, hıçkırarak ağlamaya başladı. Koskoca adam sarsılarak ağlıyordu. Kemal bey dolu dolu olan gözlerini parmaklarının ucuyla silerek onun omzunu tuttu: - Metin olmalısın Ferit, dur bakalım, tıp dünyasının içindeyiz, bir sürü bu konuda otorite olan arkadaşımız var, bir onlarla konuşalım, belki bir imkanı vardır, hemen ümitsizliğe kapılmayalım. Söylediği sözlerin sadece karşısındaki çaresiz insanı teselli sözleri olduğunu ikisi de biliyorlardı. Bu amansız hastalık, pençesine aldığı insanları yok eden bir iletti. Ferit bey yaşlı gözlerle baktı arkadaşının yüzüne: - Ben nasıl söylerim Nevin'e bunu? Ben ne yaparım? Allah'ım bana yardım et... Kemal bey ne diyeceğini bilemiyordu. Toparlanması gerektiğini düşünüyor, arkadaşını sakinleştirmesi gerektiğini biliyor ama nasıl yapacağını bilmiyordu. Koltuğuna geçip oturdu. Ayakta kalırsa düşecekmiş gibi hissediyordu çünkü. Bir müddet konuşmadılar. Ferit bey düşen tahlil kağıtlarını almış, yeniden okuyordu. - Ferit... Hemen tedaviye başlamak gerekli bence. Bunun boşa geçirecek zamanı yok dostum. Bizim Haldun'a telefon edelim. Yok, yok, en iyisi kalk gidelim. Yüzyüze konuşalım. Tahlilleri de götürelim. DEVAMI YARIN

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.