"Neden surat ediyorsun kız?"

A -
A +

Hasan öğleden sonra bir torba dolusu erzakla eve geldi. Davut Ağa akşamki misafiri için dükkandan bir şeyler göndermişti. Delikanlı torbayı mutfak kapısına bıraktıktan sonra bir bardak su içti. Elinin tersiyle ağzını kuruladıktan sonra annesine döndü: - Babam bir de tavuk kessin dedi. Zübeyde Hanım kaşları çatık bir şekilde mutfakta uğraşıyordu. Hiç cevap vermedi oğluna. Hasan bir kez daha tekrar etti babasının dediğini. Zübeyde hanım ters ters baktı oğluna. Hasan tedirgin olmuştu: - Neden surat ediyorsun bana? - Neden etmeyeyim? Utanmadın değil mi babanın yaptığına onay verirken? Yarından sonra senin de çocuğun olacak. O zaman görürüm seni! Hasan sinirlenmişti. Aynı babası gibi hiddetlendi: - Fazla büyütmeyin şu meseleyi!.. Nasıl olsa gelin olmayacak mıydı bu kız! Aslan gibi adam. Babam haklı, erkeğin yaşı, başı olmaz. Otursun kocasının yanında, evini barkını bilsin. Aliye kapının ağzındaydı, dayanamadı: - Elif'i verselerdi senin yerine altmış yaşında bir adam görürdüm seni... Hasan şaşırmıştı. Bir an durakladı. Sonra dişlerini ve yumruklarını sıkarak yürüdü kardeşinin üzerine: - Sen kime dikleniyorsun kız! Kime cevap veriyorsun? Küçük kızın saçlarından yakalayıp bir tokat attı. Aliye can acısıyla feryat ederek düştü yere. Zübeyde Hanım tezgahın üzerinde duran oklavayı kaptığı gibi yürüdü oğlunun üzerine. Sırtına bütün kuvvetiyle indirdi. Hasan ne olduğunu anlayamadı. Kapıya doğru geriledi. Sırtı bıçak yarası gibi yanıyordu. - Bir daha elini kaldırırsan bu sübyana seni doğduğuna pişman ederim anladın mı? Hasan bunca sene sessizce her söylenen şeye başını eğen anasının sert bir tavırla karşısına dikilmesine şaşırmıştı. Kekeledi: - Ne oluyor yahu? Sen şımartıyorsun bu kızı hep!.. Yoksa ağasına diklenmek kimin haddine! - Ağa gibi ağa olsan ben de kızarım ona diklendiği için. Pabucumun ağası... Defol git baban olacak o vicdansızın yanına. Gözüm görmesin seni. Hasan arkasına bakmadan koşarak uzaklaştı. Zübeyde Hanım yerde kıvrılmış için için ağlayan kızının yanına çömeldi: - Ağlama canım, ağlama gül goncam. Hiç meraklanma. Her şeyi göze alırım yine de seni vermem elin koca adamına.Ben sağ oldukça kimseler dokunamaz sana bebeğim. Ana kız sarılıp bir müddet ağlaştılar. Sonra toparlanıp ikisi birden mutfağa girdiler. Zübeyde hanım bir yandan kahrediyor, bir yandan da yemek hazırlıyordu. Aliye de sessizce yardım ediyordu anasına. Akşama kadar hemen hemen hiç konuşmadılar. Akşam ezanı okunduktan sonra ana kız yan yana namazlarını kıldılar. Oturma odasına geçip beklemeye başladılar. Aliye titriyordu. Zübeyde hanım kızını bağrına bastı: - Korkma sakın bebeğim, hiç korkma. Bak, Necla Öğretmen ne dedi, güvenin bana dedi. Bekleyelim görelim bakalım. Gün doğmadan neler doğar. Aliye içini çekerek sokuldu annesine. Kendisini o kadar küçük hissediyordu ki... > DEVAMI YARIN

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.