Arif Bey Hatice ile konuşmasını karısına naklederken Müberra Hanım ağlamaklıydı. - Bilmiyorum Arif Bey, iyi mi davrandık, kötü mü? Sonunda oğlumuzun mutluluğu değil mi önemli olan. O mutlu olduğuna göre... Yaşlı adam "bilmiyorum" der gibi ellerini yana açtı. Karı koca yataklarına girdiler ama ikisi de uzun süre uyuyamadılar. Sabah kahvaltı masasında yine herkesten önce Arif Bey vardı. Az sonra torunu Mert koşarak girdi salona. Yaşlı adam onu görünce kollarını açtı iki yana: - Vay benim aslan oğlum, gel bakayım dedene... Bir sarıl bakalım. Küçük çocuk adamın boynuna sarıldı. Arif Sıtkı Bey kokladı torununu, yanaklarından öptü. Sonra elini cebine atıp bir banknot çıkarttı ve uzattı: - Haydi, al bakalım, bugünkü harçlığın. Bu sırada kapıda Nermin belirmişti. Dikkatle babasının verdiği paranın miktarına bakıyordu. Masaya gelip bir sandalye çekti: - Ay, uyuyamadım gece... Bütün gece oturdum... Arif bey sırıttı: - Gelseydin aşağıya. Ben de bahçedeydim gece bire kadar. Nermin hayretle açtı gözlerini: - Aaa, ne yaptın o saatte bahçede? - Hatice ile konuşuyordum. Dün Ömer'in evine gitti Hatice. Onu anlatıyordu. Nermin'in yüzü allak bullak olmuştu. Yanakları alev alev yanmaya başladı: - İşte bu hizmetçi tayfası böyledir. Nerede bir kargaşa var hemen burnunu sokar. Ne işi varmış orada. Ona mı düşmüş... Tabii merak işte. Arif Sıtkı Bey sakin bir şekilde kesti kızının sözünü: - Ben istedim gitmesini. Neler oluyor öğrensin istedim. Gidip bir görsün istedim. Nermin daha da fena olmuştu. Damarlarından kanının çekildiğini hissediyordu. Tiz bir sesle: - Neden baba! Neden gönderiyorsun, neden taviz veriyorsun, yoksa yaptıklarını hazmetmeye mi kararlısın, inanmıyorum sana... Ailemize böylesine kafa tutan, bizi hiçe sayan, saygısızlığın daniskasını yapan birisine bu tavizi vermek... Hiç yakıştıramadım doğrusu. Pes yani! İnanamıyorum, inanamıyorum... Bu sırada içeriye Müberra Hanım girmişti. Kızının çığlıklarını duymuş merakla bakıyordu. - Ne oluyor Arif Bey, Nermin? Sesin yukarıdan duyuluyor. Nermin gerçekten kendinden geçmiş gibiydi. Anne ve babasının Ömer'i bağışlaması asla işine gelmezdi. Bu kendisine bir hasım daha kazandıracaktı ki bu da Arzu'ydu. Arif Bey çatalını masaya bıraktı: - Sen sakin ol bakalım. Kimsesin kimseyi affettiği yok. Ben bana yapılanı kolay unutmam. Ama Ömer de benim evladım, tabii ki ne şartlarda yaşadığını takip edeceğim... > DEVAMI YARIN