Yadigar kahvaltı sofrasını hazırlayıp çayı demledikten sonra kocasını uyandırmak için yavaşça yatak odasına girdi. Bir gün önce annesinin evinden döndükten sonra hemen yatmıştı. Pazar günü ise Saffet sabahtan çıkmıştı evden. Onun ne zaman döndüğünü bilmiyordu. Çünkü gece on ikiye kadar beklemiş, gelen giden olmayınca yatıp uyumuştu. Kocasının gelişini duymamıştı bile. Usulca yatağın yanına yaklaştı. Saffet gürültülü bir şekilde horluyordu. Hafifçe omzuna dokundu: - Saffet, Saffet, saat dokuza geliyor, kalkmayacak mısın? Adam homurdanarak yan tarafına döndü. Tekrar horlamaya başladı. Korkuyla bir kez daha dokundu genç kadın kocasının omzuna: - Saffet... Saffet... Adam gözlerini kırpıştırarak açtı. Şaşkın ve uyku sersemi bir şekilde bakındı etrafına. Sonra kaşları çatıldı: - Ne var be? - Saffet saat dokuza geliyor... İşe gitmeyecek misin? Kahvaltı hazır! - Bırak beni yahu... Leş gibi yatmış uyumuşsun akşam, kaçta geldim haberin bile yok. Dokunma bana, gitmeyeceğim... Çık git odadan. Sakın gürültü yapma, dünyayı dar ederim sana!.. Yadigar sessizce geldiği gibi çıktı odadan. Ayaklarının ucuna basarak dolaşıyordu evin içinde. Bir bardak çay koyup içti. Canı hiçbir şey istemiyordu. Hafta sonunda ilk defa annesiyle bu kadar ciddi konuşmuştu. Onların her şeyin farkında olduğunu biliyordu artık. Annesinin ne kadar üzgün olduğunu göz bebeklerindeki hüzünden anlamıştı. Kendi kendine söylendi: "Onları üzmeye hakkım yok... Hem de hiç hakkım yok..." Bir evlat sahibi olabilseydi belki hayatının tüm rengi değişecekti. Ama gitmedik doktor kalmamıştı. Evlat sahibi olmasının asla mümkün olmadığını söyleyerek son noktayı koymuşlardı doktorlar. Saffet bu haberi öğrendikten sonra daha da agresifleşmişti. Yadigar'ı küçümsüyor, her fırsatta genç kadının bu yarasını yüzüne vuruyordu. Kapının çalındığını duyunca korkuyla fırladı yerinden. Gelen kapıcı olmalıydı. Kocasının uyanacağından korkarak bir panter gibi atıldı kapıya: - Rüstem Efendi, gözünü seveyim yavaş konuş, Saffet uyuyor, geç yattı. Kapıcı şaşkın bir şekilde sesini kıstı: - Çöp var mı abla, bakkaldan alınacak ne var? Koşarak çöp bidonunu getirdi, para çantasını aldı ve: - İki ekmek alıver Rüstem Efendi. Bir paket de tuz. Kapıyı kapatıp korkuyla nefesini tuttu. Saffet'in odasından ses gelmiyordu. Biraz rahatlamış bir şekilde odaya döndü. Nefes almaya bile korkuyordu. Tam çayını içiyordu ki yatak odasının kapısının açıldığını duydu. O anda bütün vücudunu bir sıcaklık kapladı. Homurdanarak geldi Saffet: - Kim o bu saatte gelen yahu? - Kapıcı, çöpü almaya gelmiş. Küfürler savurdu ve göbeğini kaşıyarak oturdu masaya. Yadigar fırlamıştı. Kocasına çay koydu. Elleri titriyordu korkudan. Neyse ki bir şey söylememişti Saffet... > DEVAMI YARIN