Mithat Bey mektubu bir kez daha okudu: - Bu adamın ne zaman ne yapacağını hiçbir şekilde bilemedim. Bir süredir kafasında planlar yaptığı belliydi ama... Coşkun içini çekti: - Belki böylesi, daha iyi oldu hocam... Bu kadar yaşanmış olumsuzluk daha tazeliğini korurken kurulacak bir ilişki ne derece sağlıklı olurdu bilmiyorum. Mithat dikkatle baktı genç adama: - Üzüldün Coşkun! Bunu saklama... Genç doktor gözlerini kapattı ve yüksek sesle itiraf etti: - Üzüldüm hocam, gerçekten çok üzüldüm... *** Havalimanı kalabalıktı. Akif Ünlüer iki valizini de bir taşıyıcının üzerine koymuş bilet kontrolünü yaptırmış, kapıya doğru ağır adımlarla yürüyordu. Durdu, dönüp arkasına baktı. Sanki her an arkasından birisi seslenecekmiş gibi geliyordu. Yolcuların uçağa binmeleri gerektiği anonsu yapılınca tekrar ilerlemeye devam etti. Çok düşünmüştü. Coşkun'la birlikte aynı ortamda kalmasının ona vereceği duygusal zararı düşünmüştü en çok. Hayatında ilk defa yaşadıklarını önüne sermiş, sanki bir yabancıymış gibi sorgulamıştı her şeyi. Korkunç bir suçluluk duygusuyla günlerce kapanıp kalmıştı evine. Sonunda hesaplaşmasını tamamlamış ve yaptığı yanlışın bilincinde olarak kaybedilmiş şeyleri geri almanın mümkün olmadığına inanarak gitmeye karar vermişti... Uçağa biner binmez gözlerini yumdu. Şu sıralarda belki de yüzükleri takılıyordu Coşkun'la Arzu'nun. Acı bir gülümseme belirdi dudaklarında. Yıllar öncesine gitti düşünceleri. Sevim'le nişanlandığı günü hatırladı. Anıların içinde kayboldu. Uçağın motoru gürültülü bir şekilde çalışmaya başlayınca uyandı daldığı hatıralardan. Biraz sonra havalandılar. Pencereden aşağıya baktı. Kendisini bir kuş gibi hür hissediyordu artık. Şimdiye kadar hiç tatmadığı bir duyguydu bu. Yüreğinde beslemek zorunda olduğunu hissettiği duygular yıpratıp bitirmişti bedenini. Nefretle yaşamak kolay değildi. Hele hele bu nefret sahici değilse... Öyle olması gerektiğine inanarak, hissettiği bütün duygulara gem vurarak sadece nefreti ön plana çıkartıp yaşamak... "Kendime de, oğluma da haksızlık etmişim ben..." diye söylendi usulca. Coşkun'u düşündü. Harika bir doktor olacaktı. Becerikli, bilgili ve titizdi. Onunla ilk çalışmasında anlamıştı bunu. "Benim oğlum başarılı bir bilim adamı olacak" diye geçirdi içinden. Tekrar kapadı gözlerini. Burnunun ucu sızladı. Dudakları titredi, hayatında uzun senelerdir yaşamadığı insani duyguların en doğal yansımasını yaşıyordu şu anda. Ağlıyordu!.. -SON-