Davut, odadan çıktı başka şey konuşmadan. Zübeyde Hanım ağlamaklıydı. Yatağın üzerinde hareketsizce oturup kalmıştı. Aliye onun için daha bebekti. Küçücüktü. Yolda giderken bile sekerek yürüyordu çocuklar gibi. Beklentileri vardı, hayatı bilmiyordu. İçini çekti. Kural buydu. Her ne kadar kızının sızlanmalarına karşı çıksa da ona da hak vermiyor değildi. Yavaşça kalktı yerinden. Beyni zonklamaya başlamıştı. Odadan çıktı. Aliye mutfakta salata yapıyordu. Hasan ve babası ise fısır fısır konuşuyorlardı sedirin üzerinde. - Hüseyin nerede? Diye sordu kocasına. - Ne bileyim ben, bırak şu asi veledi... Diklenip durdu bugün. Hasan gülümsedi annesine: - Anne, yarın Eliflere git. İşin tamam olduğunu söyle. Hazırlıklara başlansın. Şaşkın bir halde kocasına baktı Zübeyde. Ne olup bittiğini anlamaya çalışıyordu. Davut kayıtsızca dudak büktü, karısıyla göz göze gelmemeye gayret ederek mırıldandı: - Çocuğun dediğini yap. Aliye'nin başlık parasıyla Hasan'ın işini de halledeceğiz. Durum meydandaydı. Oğlunu evlendirebilmek için kızı veriyordu Davut. İçi kin ve hırsla doldu. Hiçbir şey demeden fırlayıp bahçeye çıktı. Ağlamak, bağırmak istiyordu. O sırada kapı açılıp Hüseyin girdi bahçeden içeri. Kadın oğluna umutsuz gözlerle baktı. Delikanlı yaklaştı annesine: - Duydun mu? Başını salladı Zübeyde. Önüne baktı. - Resmen sattılar kızı yahu... Resmen sattılar... Zübeyde yemenisini düzeltip dikkatle oğluna baktı. Dudakları tek bir çizgi halini almıştı. Gözlerinde derin bir umutsuzluk ve öfke vardı. Hüseyin yumruğunu sıktı: - Dedem yaşında adama sattılar kızı. Zübeyde'nin gözleri faltaşı gibi açıldı: - Ne dedin sen? Deden yaşında mı? - Öyle ya ana! Adam babamdan büyük. Altmış bir yaşındaymış. Altı çocuklu hem de... Yüreğinin bir el tarafından sıkıldığını hissetti kadın. Ayakta durmakta güçlük çekiyordu. Hızla içeri girdi. Oturma odasının kapısını açtı. Davut, oğlu Hasan'la karşılıklı bağdaş kurmuş oturuyordu sedirde. Zübeyde'nin gözlerinden hiddet fışkırıyordu adeta: - Davut Ağa! Neler olup bitiyor. Damat dediğin adam senden büyükmüş. Davut kayıtsız bir şekilde dudak büktü: - Erkeğin yaşı mı olurmuş! Aslan gibi adam. Güçlü kuvvetli, hem de paralı... Zübeyde evliliği boyunca hiç karşı gelmemişti kocasına. Ama şimdi durum başkaydı. Biricik kızı, prensesi, gözü kapalı bir uçuruma itiliyormuş gibi geliyordu. Adeta haykırdı: - Hiç mi vicdanın sızlamıyor senin? Senin kızın daha çocuk. Nasıl babasın sen? Hasan da şaşırmıştı. Şimdiye kadar alışık olmadığı bir tepkiydi gördüğü. Davut Ağa toparlandı: - Ne diyorsun sen kadın? Başıma yeni işler açma benim. Ben ne dediysem o olacak. Zengin adam... > DEVAMI YARIN