"Nereden geldin başıma sen kız?" -2-

A -
A +

Yengesi Şükriye, daha on üç yaşındaki bu çocuğun güzelliğine düşmandı. Onun herkes tarafından beğenilmesini hazmedemiyor, hele hele kocasının ona karşı olan sorumluluğunu, kendisine karşı ilgisizlik olarak yorumluyor, kelimenin tam anlamıyla küçük kızdan nefret ediyordu. Ona kalsa başından itibaren Safiye'yi evine dahi sokmazdı. Ama babasının otoriter yaklaşımı, kocasının kardeşine bakmak zorunda olduklarını biraz da emreder bir tavırla anlatması karşısında karşı koyamamıştı. Ama bu durumdan doğan öfkesini de Safiye'den bütün hıncıyla çıkartıyordu. Onun her yaptığı kabahatti, her yaptığının ardında bir art niyet vardı. Bu sebeple küçük kızın hayatı esaret denilebilecek şekilde kısıtlanmış, üzerine bütün ev işlerini, yemeğe varana kadar yüklenmişti. Küçük Safiye'ciğin hayal kuracak bile vakti yoktu... *** Safiye kapının eşiğine ilişti. Elindeki süpürgeyi duvara dayadı. Dudaklarındaki tebessümü saklamaya gerek duymadan oynayan çocuklara daldı. Onların attığı çığlıklarla o da heyecanlanıyor, onların coşkusunu yüreğinde yaşıyordu. O kadar dalmıştı ki, arkasından yaklaşan yengesinin sinsi ayak seslerini duymadı. Birden bire saçlarında korkunç bir acı duydu. Havaya nasıl fırladığını anlamadı bile. Suratında patlayan tokatın acısıyla bir inilti çıktı boğazından. Duvara doğru savrulduğunu hissetti. Korkuyla açılan siyah gözleri merhamet dileyerek bakıyordu yengesine. Şükriye ise kendisini haklı çıkartacak bir sebep bulmanın sevinciyle bir tokat daha attı küçük kızın yüzüne. Sonra tiz bir sesle bağırdı: - Burada dalga geçiyorsun ha? Senin gözün sokaklarda zaten... Başımızı öne eğersin yakında sen... Yürü içeriye çabuk!.. Safiye boğazına takılan hıçkırığını güçlükle tutarak hemen içeriye girdi. Kafasına yediği yumrukla sendeleyerek başın kaldırmadan eve daldı. Şükriye öfke içinde haykırıyordu: - Nereden geldin başıma bilmem ki... Yok muydu başka yer? Mecbur muyum sana bakmaya ben... Evliliğimi bile doğru dürüst yaşayamıyorum senin yüzünden... Defolup gidemedin başımdan... Akşam ağabeyine anlatayım da gözünün nasıl sokaklarda olduğunu gör sen... Kimbilir kimin için kapıların önünden ayrılmıyorsun... Dedim ya, başımızı öne eğeceksin yakında, namusumuzu beş paralık edeceksin... Hayretler içinde yutkundu Safiye. Duyduklarına hiçbir anlam verememişti. İki dakikacık oynayan çocuklara bakmıştı sadece. Sabahtan beri evde iş yapıyordu. Akşam için yemeği ateşe koymuş, her gün dip köşe temizlediği evi yine pırıl pırıl yapmıştı. Bahçeyi yıkamış, biriken iki parça çamaşırı da ıslatmıştı. Ne söylese suçlanacağını bildiği için sesini çıkartmadı. Başı önünde oturdu bir köşeye. Çok iyi biliyordu bu öfkenin gün boyu süreceğini. Bunun bir de akşamı vardı. Ağabeyi Hasan eve geldiği zaman ikinci bir fasıl dayak yiyeceğinden emindi... > DEVAMI YARIN

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.